24 Kasım 2014 Pazartesi

Güz Okuma Şenliği

Pinuccia'nın Kitapları tarafından düzenlenen güz okuma şenliğinde son durumum budur.

2. Kategori (10 puan): Sadece tek bir kitabını okuduğunuz ve sevdiğiniz bir yazardan bir kitap.
 Hikmet  Hükümenoğlu/ 04:00 - Everest Yayınları- 355 sayfa

4. Kategori (10 puan): Adında bir meslek geçen bir kitap.
Etgar Keret /Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü -Siren Yayınları -152 sayfa

5. Kategori (10 puan): Nobel ödüllü bir yazardan bir kitap.
Jose Saramago/ Filin Yolculuğu- Kırmızı Kedi- 196 sayfa

16. Kategori (10 puan): Polisiye/gerilim/korku vb. türde bir kitap.
Tess Gerritsen/ Cerrah- Doğan Kitap- 274 sayfa

18. Kategori (10 puan): 2014 yılında çıkmış bir kitap (Yabancı kitaplar için Türkiye’de ilk baskısını 2014’te yapması da kabulümüzdür).
Haruki Murakami/ Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları- Doğan Kitap-316 sayfa

19. Kategori (Her kitap 10 puan, 2 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 40 puan): İsminde bir şehir/ülke adı geçen bir kitap ve buna ek olarak o şehrin yer aldığı ülke edebiyatından bir kitap.
Zülfü Livaneli/ Kardeşimin Hikayesi- Doğan kitap- 330 sayfa

20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplam 50 puan): Aynı yazardan 3 kitap ama dikkat!
Tess Gerritsen/ Çırak- Martı Yayınları- 392 sayfa
Tess Gerritsen/ Karanlığın ayak İzi- Martı Yayınları-320 sayfa
Tess Gerritsen/ Kan Gölü- Martı  Yayınları- 430 sayfa

21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
 Meva A. Önyurt/Batık Piri Reis'in İzinde - Kapı Yayınları – 282 sayfa
Joel Dicker/ Harry Q. Davasının Ardındaki Gerçek- Can Yayınları-659 sayfa
Jane Teller/ Ağaçtaki- ON8 Yayınları-181 sayfa





7 Kasım 2014 Cuma

Ağaçtaki / Janne Teller

Kızmaya değer şeyler olacaksa, sevinmeye değer şeyler de olacaktır. Sevinmeye değer şeyler olacaksa, demek ki o şeylerin de bir anlamı olacaktır. Ama öyle şeyler yok bu dünyada! Sesini bir ton daha yükseltip, "Birkaç yıl sonra hepiniz ölecek, unutulacak ve hiçbir şey olacaksınız; onun için, kendinizi buna bir an önce alıştırmaya bakın!" dedi. İşte o an Pierre Anthon'u o erik ağacından bir an önce indirmemiz gerektiğini anladık.


          
          Hiçlik duygusu girdap gibidir önce ufak kuşkularla insanın kanına girerek büyümeye devam eder. En sonunda da büyük bir girdap oluşturarak bizi yutar. Hepimiz zaman zaman bu girdaba yakalanırız kimimiz çabuçak kurtulur bu duygudan kimimiz de romandaki Pierre Anthon gibi. Bu girdaptan kurtulamaz. Pierre bir gün herşeyin boş ve anlamsız olduğunu düşünerek okulu bırakır ve evinin önündeki erik ağacına tırmanarak yoldan geçen arkadaşlarına herşeyin anlamsız olduğunu ve bir hiç olduklarını haykırır. Pierre'in gidişi ve her günkü sözler arkadaşlarını çok sarsar. Artık bir şekilde Pierre'i o ağaçtan indirmek gerekmektedir ama nasıl. Düşünürler taşınırlar sonunda akılllarına parlak bir fikir gelir. Bir anlam yığını oluşturarak Pierre'e gösterecekler ve anlamın var olduğunu ispat etmiş olacaklardır. Başlarda çok masumane başlayan düşünce istekler ilerledikçe çığrından çıkmaya başlar. Başta anlam için konulan maddeler çok sıradanken ayakkabı, bisiklet, bayrak gibi ilerledikçe köpek başı, tabut gibi akıl dışı istekler olur. Tıpkı büyükler gibi çocuklarında birbirlerine karşı çok acımasız  olabileciğini de gözler önüne seriyor bu kitap. Zaten gerçekte de öyle değil mi? Birçoğumuz okul sıralarında bir şekilde kilomuz, boyumuz, dış görünüşümüz, maddi durumumuz veya herhangi başka bir sebepten dolayı arkadaşlarımız tarafından alay edilip dışlanmışızdır. Önemli olan anlam arayışı sırasında ne kadar ileri gidebildikleri, kendilerini makul görme çabaları ve en sonunda elde ettikleri sonuca gerçekten değip değmediği.

          Kitapta ilerleyen sayfalar boyunca kafanız sürekli karışıyor. Bir hiçlik duygusuyla boğuşan Pierre Anthon'a hak veriyorsunuz, bir anlamı ispat etmeye çalışan diğer çocuklara.  Kim istemez ki herşeyi boşvermek ve tüm gününü bir erik ağacı üzerinde gecirip gökyüzü izlemeyi, gelene geçene o kadar abartma hiçbir şeyin anlamı yok, dünyadaki en önemli insan sen değilsin demeyi. Sanırım birçoğumuz ister. Hele de hergün karşılaştığımız kendini çok önemli diğerlerini çok önemsiz hisseden insanların yüzüne sen bir hiçsin diye haykırmayı. O yüzden kitabın birçok yerinde Pierre Anthon'u kıskandığımı itiraf etmeliyim. Ama bu demek değil ki diğer çocukların çabasına hayran kalmadım. Gerçektende bazı zamanlar hayatın anlamsız olduğunu düşünsem de hayatı yaşanır kılan ve değerli şeyler de var. Bu kimi zaman çok güzel bir kitap, film, müzik, kimi zaman çocuğumuzun gülüşü, eşimizin sevgisi, kimi zamansa fırından yeni çıkmış kurabiye kokusu, mis gibi bahar havası ve daha birçokşey olabilir. Bu kitabı bitirdikten sonra kitap ve hiçlik üzerine düşünürken kendi anlam listemi yaptım. Benim için nelerin anlamlı olduğunu görebilmek için. O listenin varlığı bile benim için yeteri kadar anlamlı ve uğruna çaba gösterilecek bişeylerin var olduğunun göstergesi. Bu kitabı okuyun ve gerçekten birşeylerin anlamı var mı yok mu üzerinde düşünün. Belki siz de hiçlik girdabına yakalandınız ve kendi anlam listeniz bu girdaptan çıkmanıza yardımcı olur.

28 Ekim 2014 Salı

Joel Dicker Harry Q Davasının Ardındaki Gerçek

          Bugün son zamanlarda okuduğum en güzel kitaplardan biri olan Harry Q Davasının ardındaki Gerçek kitabından bahsedeceğim.  Kitabın yazarı Joel Dicker 1985 Cenevre doğumlu. Henüz 29 yaşında genç bir yazar. Aynı kitabın kahramanı gibi. Yazar ilk kitabını 2009 yılında yazıyor ve bastıracek yayınevi bulamıyor. Harry Q davası ikinci kitabı, bu kitapla eşine az rastlanır bir başarı elde ediyor hem kitabı çok satıyor Fransa'nın en prestijli edebiyat ödüllerini kazanıyor.


           Kitabın kahramanı da 30 yaşında bir yaazar olan Marcus Goldman. Marcus' un ilk kitabı büyük bir başarı sağlamıştır, uzun süredir hayal ettiği paraya ve üne kavuşmuştur. Yayınevi ikinci kitabını yazması için baskı yapmaktadır keza beş romanlık sözleşmesi vardır. Sorun şu ki; marcus beyaz sayfa hastalığına kapılmıştır ve aklına fikir gelmemektir geçen her dakika aleyhine işlemektedir. Üniversiten eski hocası olan Harry Qubert'i ziyarete gitmesiyle olaylar başlar.

          Harry 35 yaşındayken ilham bulmak amacıyla Aurora adında okyanus kıyısındaki küçük bir kasabaya gelir ve henüz 15 yaşındaki Nola adlı genç kıza aşık olur. Öyle bir aşktırki bu yakıp kavurur ikisini de. İkisi de bu aşkın imkansız olduğunu bilmelerine rağmen birbirlerinden vazgeçemezler. Harry bu aşktan ilham alarak bir başyapıt yaratır. Derken tam kitap bittiğinde Nola ortadan kaybolur. Tam 33 yıl sonra Nola' nın ceseti Harry' nin bahçesinde bulunur. Tabi olayın sorumlusu olarak Harry görülmektedir. Peki gerçekten Harry herşeyden çok sevdiği biricik Nola'sını öldürmüş müdür. Öldürdüğüyse neden öldürmüştür? Bu bir aşk cinayeti midir? 

          Marcus üniversiteden eski hocası olan Harry' nin suçlu olduğuna inanmaz ve suçsuz olduğunu ispatlayacak ve bunu kitap yaparak tüm ülkeye kanıtlayacaktır. Kendi soruşturmasını yürütmeye başlar ama bundan rahatsıLık duyan biriler vardır ama kim gerçek katilin bulunmasını istememektedir. Katil kim mi çok şaşıracaksınız.

          Bir kitabı okunur kılan unsurlar nelerdir? Merak ettirmesi mi, sonuna kadar soluk soluğa okunması mı, süpriz sonu mu, konunun ilginçliği mi, popülerliği mi? Bazı romanlar için hepsi bazıları için birkaçı bu unsurlar kişiden kişiye göre değişiklik gösterebilir tabi. Bence bu kitabın akılda kalmasını ve etkili olmasını sağlayan en önemli unsur kitap bittikten sonra bile roman kahramanlarını düşünmeye devam etmek. Ben bir kitap bitti diye üzülüyorsam ve kahramanları düşünmeye devam edip bir süre yeni bir kitaba başlayamıyorsam o kitap benim için çok özeldir. Yazar da benim gibi düşünüyor olacakki kitapta Harry' nin ağzından şu cümleler dökülüyor. " Bir kitabın iyi olup olmadığı sadece son kelimeleriyle ölçülmez Marcus, önceki bütün kelimelerin müşterek etkisiyle ölçülür. Kitabınızı bitirdikten sonra aşağı yukarı yarım saniye sonra, son kelimeleri okuduktan sonra, okuyucu güçlü bir duyguyla sarmalandığını hissetmelidir; kısa bir süre sadece okumuş olduklarını düşünmeli, kapağa bakmalı ve bütün kahramanlarını özleyeceği için hafif bir hüzünle gülümsemelidir. İyi bir kitap marcus, okumayı bitirdiğiniz için üzüldüğünüz kitaptır."

          Peki bu romanın kategorisi ne? Aşk, polisiye, dram. Hem hepsi hem hiçbiri okuyun ve kendiniz karar verin.

30 Eylül 2014 Salı

04:00 Hikmet Hükümenoğlu

                         Hikmet Hükümenoğlu adıyla ilk kez Egoist Okur adlı blogdaki yazıyla tanıdım. (http://egoistokur.com/hikmet-hukumenoglundan-yuzme-dersleri/ ) Yazısını çok sevince blogunu (http://www.hikmethukumenoglu.com) takip etmeye başladım. Yazılarını okuyunca bu yazara karşı merakım daha da arttı ve 04:00 kitabını okumaya başladım.

                       04:00 kitabı 2012 yılında yazılmış ve yazarın üçüncü kitabı. Kiyapta kaos anlatılıyor kısaca. Toplumsal hafıza dediğimiz olgunun var olup olmadığı, gittikçe mutsuzlaşan toplumda başlarının mutsuzluğunun bizi etkileyip etkilemediği konusuna kafa yormuş yazar. Son zamanlarda toplum olarak değişim süreci yaşıyoruz sanki bir şekilde toplumsal hafızamız bir şekilde silinerek yeni ve hiç alışık olmadığımız bir hayat tarzı bize dayattırılmaya çalışıyor. Sürekli önünden geçtiğimiz, varlığını kanıksadığımız, anılarımızın ana mekanı olan yapılar elden çıkarılıp hızla avm oluyor. Hayat değişiyor, dünya değişiyor yeni yapılan gökdelenler ve avmler bize yepyeni ve lüks bir hayat vadediyor. Siz herşeyin daha iyisine layıksınız bu aralar reklamlarda en çok duyduğumuz slogan. Sürekli tüketime övgüler düzülüyor. Daha çok tüket, daha çok harca, daha lüks evde otur, daha büyük arabaya bin daha daha daha.... Sonrası mı borçları ödemek için daha çok çalış. Çalışmaktan hiçbirşeye vakit bulama hayatı kaçır. Hayat son hızla akıp giderken elimizde kalan tek şey bıkkınlık mutsuzluk. Şehir gittide gökdelenlere boğulurken biz de kendi mutsuzluğumuzda boğuluyoruz. Hayatın anlamını bulabilmek için de yeni yollar bulmaya çalışıyoruz. Kitap oldukça karamsar bir havaya sahip. Ama karamsar diye kitabı okumaktan çekinmeyin şu an yaşadığımız hayatı çok güzel özetliyor. 

                    Kitabın en çok beğendiğim bence en can alıcısı cümlesini yazmak istiyorum " Üç çeşit insan vardır. Birincisi, önüne karanlık bir kuyu çıktığında kafasını çeviren, çok geçmeden de bir kuyu gördüğünü unutanlardır. İkincisi, önüne karanlık bir kuyu çıktığında içine düşüp bir daha çıkmayanlardır. Ve üçüncüsü de, önüne karanlık bir kuyu çıktığında bellerine kadar sarkıp içine bakanlar, ışık tutup dibini aydınlatmaya, belki aşağıda birisi vardır diye ip sarkıtmaya çalışanlardır." 

                      Bu kitap beni yeni ve çok farklı bir yazarla tanıştırdırdı. Yazarın diğer kitaplarını şipariş verdim bile. Eğer siz de farklı bir kalem okumak istiyorsanız bu kitap tam size göre. 



                 

28 Ağustos 2014 Perşembe

Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu

Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu. Evet yanlış okumadınız kitabın adı tam olarak da bu. Oldukça ilginç ve uzun bir isme sahip olan bu kitap 33 dile çevrilip 36 ülkede yayınlanmış ve yılın yayıncılık olayı olarak yazara birçok ödül kazandırmış. 
Kitapta hint fakirimiz Hindistan Racastan'dan Fransa'ya elinde bir yüzü boş olan sahte 100 euroyla İkea mağazasından çivili yatak satın almak için gelir ve böylece macera da başlamış olur. Fakir aslında dolandırıcının teki olmasına rağmen doğa üstü güçleri olduğuna insanları inandırarak paralarını çalmaktadır. Bu yolculuğa kadar bir insana dahi yardım etmemiş olan fakirimiz türlü yollarla insanları kandırmıştır. Çıktığı bu yolculuk sonrası tamamen farklı bir insana dönüşeceğinden habersizdir. Türlü yanlış anlaşılmalar, tesadüfler sonrası fakirimizin yolu sırasıyla Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya, Libya'dan geçerek en nihayetinde Fransa'da hayatının aşkını bulmasıyla sonlanır. 
Yolculuk boyunca fakirin başından pek çok olay geçecek bu olaylar neticesinde fakirimiz fakirliği bırakarak yazarlığa başlayacaktır. Bu yapmış olduğu yolculuk aslında kendi içine yaptığı bir yolculuk olup onu tamamen değiştirmiş olup yaşam amacını bulmasını sağlamıştır.
Sıcak yaz günlerinde hem eğleneyim hem de farklı bişeyler okuyayım diyorsanız bu kitap tam size göre. Hem fakirin yaşam amacını bulma yolculuğuna tanıklık etmiş hem de yolculuk boyunca göçmenlik sorununa farklı bir gözle bakmış olursunuz.
Herkese iyi okumalar.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Bahar Okuma Şenliği Sonuçları

Pinuccia'nın Kitapları tarafından düzenlenen Bahar Okuma Şenliğinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. toplam puanım 75 ve 1966 sayfa.

1. Kategori (10 puan): Tavsiyelerine güvendiği birinin önerdiği bir kitabı okuyanlara (En az 200 sayfa).

On Derin Ayak İzi/ Lüset Kohen Fins/ Gate Yayınları/ 520 sayfa. Egoist okur (http://egoistokur.com/mutlulugun-sirri-zhuizmde/) da okuduktan sonra bu kitabı okumaya karar verdim.

2. Kategori (15 puan): Bir şiir kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).

Üç Kadın/ Sylvia Plath/ ARTSHOP yayıncılık 60 sayfa

3. Kategori (15 puan): Herhangi bir edebiyat ödülü kazanmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).

Haruki Murakami / Zemberekkuşu’nun Güncesi/ Doğan Kitap / 738 sayfa  “Zemberekkuşu'nun Güncesi” kitabı ile 1996 yılında Yomiuri Edebiyat Ödülünü kazandı.

4. Kategori (15 puan): Bir öykü kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).

Alice Munro/ Firar/ Can Yayınları/ 352 sayfa

9. Kategori (20 puan): Kütüphanesinde en uzun süredir okunmayı bekleyen o kitabı okuyanlara (En az 200 sayfa).
Tekrar Bağlantı/ Eric Pearl/ Butik Yayınları/ 296 sayfa






7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bahar Okuma Şenliği

Pinuccia’nın Kitapları Tarafından düzenlenen Bahar okuma şenliğinde ilk etap sonuçlarım pek iç acıcı değil J  Sonuçlarda bence  Zemberekkuşu’nun Güncesi kitabı etkili oldu kitap başlarda beni pek sarmadığı için çok yavaşlattı.

İlk ay sonuçlarım 30 puan. 768 sayfa.

2. Kategori (15 puan): Bir şiir kitabı okuyanlara (Sayfa sınırlaması yok).

Üç Kadın/ Sylvia Plath/ ARTSHOP yayıncılık 60 sayfa

3. Kategori (15 puan): Herhangi bir edebiyat ödülü kazanmış bir kitap okuyanlara (En az 200 sayfa).


Haruki Murakami / Zemberekkuşu’nun Güncesi/ Doğan Kitap / 738 sayfa  “Zemberekkuşu'nun Güncesi” kitabı ile 1996 yılında Yomiuri Edebiyat Ödülünü kazandı. 

25 Nisan 2014 Cuma

İNSAN GÖRÜNÜMLÜ VAMPİRLER

Bu tip insanlar hemen yerde fazlaca bulunmakta olup özellikle ofis ortamında kendilerine sıkça rastlanmaktadır. Adete vampirin kanınızı emmesi gibi bu da sizin tüm enerjinizi emerek bitip tüketir. Bu insanla karşılaşmanızın iki dakikalık sohbet sonrasında bile başınız ağrır, mideniz bulanır, eğer ayaktaysanız başınız döner lendiniz bira önce açık havaya atıp nefes almak istersiniz. Bu belirtileri hissediyorsanız aramıza hoşgeldniz. Hoşgeldin insan görünümlü vampir tarafından enerjisi sömürülen insanoğlu. Korkma bu insanlarla karşılaşmaman belki mümkün değil ama onlara çeşitli karşı korunma yöntemleri mevcut. Yeterki sabırlı ol, strese girme. İlk iş olarak bu insanları tanıyalım.

            Bu insanlar ikiye ayrılılar.
1-) Sürekli kendi sorunlarından bahsedenler.
2-) sürekli sende kusur bulanlar.

İlk gruptaki insanlar sizi görmeye görsün hemen sorunlarından bahsetmeye başlayıp içinizi şişirirler. Sürekli sorunları vardır. Sorunları hiç bitmez sürekli şikayet ederler. Şikayetlerinin konusu bazen işi, bazen eşi, bazen çocukları arasında değişiklik gösterir. Ya işinden bunalmıştır, ya eşi bunu hiç anlamıyordur ya da çocuğu hiç laf dinlemiyordur. Hayatı bu üçgen bu üçgen arasında sıkımış kalmıştır. Bu tipteki insanlar kaplumbağaya benzer, kaplumbağalar nasıl evlerini sırtlarında taşırsa bu insanlarda tüm dertlerini omuzlarında taşır. Bunlara nasılsın diye sormaya gör hemen başlarlar anlatmaya aman nasıl olayım işler çok yoğun başımı kaldıramıyorum, çalışmaktan hiçbirşeye vakit kalmıyorki, evde çocuklar perişen, koca zaten ayrı alemde, beni hiç anladığı yok vs. vs.  Hiç bitmek bilmez dertleri. Dünyanın tüm yükü benim omuzlarımda modundadırlar. Kendi mutsuzluklarını size de bulaştırılar. Onlarla karşılaştıktan sonra kendinizi yorgun ve sorunlu hissedersiniz. Çevrenizde böyle insanlar varsa ki her ortamda bu tipler kesin vardır olabildiğince bu insanlardan uzak durmakta fayda vardır. Bu pek mümkün olmasa da (içinizden sürekli olarak yeter be adam senden de senin dertlerinden de fenalık geldi bi senmisin bunları yaşayan diye geçirip adamın kafası patlamak istesenizde sakin olun gerek yok) he he bütün dertler senin üzerinde en çok sen çalışıyorsun, en çok çileyi sen çekiyorsun deyip yolunuza devam edin.

            İkinci guruptaki insanlar ilk gruptakilere göre daha tehlikelidir. Zaten ilk görüşte tanırsınız bu insanları dilleri zehir gibidir, akrep gibi illa sokacak birini bulurlar. Öyle mutsuzdurki bu insanlar başka nasıl yaşanır bilemezler. Kendileri mutsuz olduğu gibi başkalarını da mutsuz etmek için ellerinden gelen herşeyi yaparlar. Sabah kalktınız kendinizi bu çok iyi hissediyorsunuz, güzel güzel giyindiniz işe geldiniz böyle bir insanla karşılarsanız hemen kaçın ordan vakit kaybetmeden. Yoksa sizi böyle mutlu görmesinler  her an saçınıza, başınıza takabilir türlü laf sokmalarla günün geri kalanını size zehir edebilirler. O yüzden bu insanlarla karşılaşınca hemen yol değiştirin, görmemezlikten gelin.