Esra ayaklarını yere indirdikten
sonra oturduğu koltukta bir sağa bir sola doğru gerindi. Aralıksız on saat
boyunca yazı yazan kolu uyuşmuştu, ellerini salladı, parmaklarını kapatıp açtı.
Vücudunun biraz olsa esnediğinden emin olduktan sonra önünde duran şarap
şişesine uzandı. Kalan birkaç yudum şarabı kadehine doldurup tek yudumda içti.
Saatine baktı varmalarına artık çok az kalmıştı. Güneşliği açtı ama içeriye bir
anda dolan güneş gözlerini kamaştırınca açmasıyla kapatması bir oldu. Gözlerini
kapattı, önünde kendisini bekleyen geleceği ve koşarak kaçtığı geçmişini
düşündü. O kadar ani vermişti ki buraya gelmeye kendisi bile şaşırmıştı bu hız
karşısında. Ona tek bir mesajla haber vermişti.
-
Ben Japonya’ya gidiyorum.
-
Ok.
Gelen mesaj sadece buydu. Ok. Küçücük, anlamsız bir kısaltma. Beş yıllık
fırtınalı bir ilişki tek bir mesajla bitmişti. Ondan bu kadar kolay vazgeçmesi
Esra’nın egosunu yıpratmıştı. İsterdi ki her zaman yaptığı gibi bağırsın,
çağısın, kavga etsinler, gitme diye yalvarsın ama hiçbirini yapmamıştı.
Aramamıştı bile sadece ok bu kadar kolay vazgeçmişti. Havaalanında bile gözleri
onu aramıştı son ana kadar ama o gelmemişti. Hoş gelse Esra ne yapardı emin
değildi. Koşarak kollarına mı atlardı yoksa inadına uçağa binip gider miydi
emin olamıyordu. Aşk söz konusu olunca kendine söz geçirebileceğine
inanmıyordu.
-
Hanımefendi koltuğunuzu kaldırıp, emniyet
kemerinizi takar mısınız lütfen, inişe geçiyoruz.
Hostesin sesiyle
kendine geldi. Ne amaçla buraya gelmişti bilmiyordu, tek istediği kaçmaktı
sadece. Şimdi kaçmayı başardığına göre içindeki sıkıntı da neyin nesiydi. Ne
bekliyordu bu uzak doğu ülkesinden de bu kadar uzaklara gelmişti. Aşk mı asla
istemiyordu, kariyer mi zaten kariyeri yolundaydı, gizem mi uzak doğuda bu
sadece Murakami kitaplarında olurdu gerçek hayat son derece sıkıcı ve
tekdüzeydi, hayatı boyunca maceradan hiç hoşlanmadığına göre buraya neden
gelmişti. Bunları düşününce içini hiç olmadığı kadar bir umutsuzluk kapladı.
Pasaport kuyruğunun
uzunluğu gözünü korkutmuştu. O kadar yoğundu ki bir an önce otele gidip, sıcak
bir duş sonrası çekeceği uykunun hayalinin kuruyordu. Of bu sırada nerden çıktı
şimdi diye söylenerek hızlı gittiğini düşündüğü bir sırayı gözüne kestirerek en
arkaya geçerek beklemeye başladı. Sıra hiç akmıyor gibi geldi ona. Ne kadar
zaman geçtiğini görmek için duvardaki saate baktı. Gözlerine inanamadığı için
döndü bir daha baktı. Bir gariplik vardı saatte ama ne olduğunu ilk bakışta
anlayamamıştı. Saat alışıldık saatlerin tersi yönünde dönüyordu ve çok
hızlıydı. Yorgunluktan hayal görmeye başladım herhalde diye düşünerek beklemeye
devam etti. Sıra kendisine geldiğinde sanki yıllardır buradaymış gibi hissetti.
Duvardaki saate baktı hala ters yönde aynı hızla dönmeye devam ediyordu.
Pasaporttaki görevli
dünyanın en yakışıklı adamı olabilirdi Esra gözlerini adamdan alamıyordu.
-
Kırık kalpler ülkesine hoş geldiniz. Yolunuz
buraya düştüğüne göre kalbiniz çok fena kırılmış olmalı. Olsun sorun değil
düzeltiriz, eskisinden bile iyi olacaksınız merak etmeyin bizim işimiz bu
diyerek çikolata dolu kâseyi Esra’ ya uzattı.
Esra adamın ne
dediğinin tek kelimesini bile anlamamıştı. Ama kendisine uzatılan çikolatayı
aldı ve ağzına atmasıyla yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. O esnada arka
planda çalan müziği fark etti. Buika’dan Volver çalışıyordu. Bu şarkıdan o
kadar etkileniyordu ki ne zaman duysa ağlıyordu. İşte yine aynısı olmuştu önce
damla damla akan gözyaşları kısa zamanda yerini hıçkırıklara bıraktı. Yakışıklı
pasaport memuru oturduğu yerden çıkarak Esra’ya sarıldı. Esra durumunun
garipliğini fark ettiğinde ağlaması durmuş, biraz olsun sakinleşmişti. Dilini
bile bilmediği yabancı bir ülkede görevli memurun kollarında Buika’nın yanık
sesi eşliğinde hıçkırarak ağlamıştı. Şu an kendini çok daha iyi hissediyordu.
Memur yerine geçmiş Esra’nın pasaportuna giriş damgasını basmış yüzünde
gülümsemeyle ona bakıyordu.
-
Kırık kalpler ülkesine tekrar hoş geldiniz. Buyurun
diyerek pasaportu uzattı. Esra pasaportu teşekkür ederek aldı ve yaşadıkları
gerçek mi diye incelemeye başladı. Gerçekten kırık kalpler ülkesi damgası
vurulmuştu. Rüya mı görüyorum keşke yol boyunca o kadar çok şarap içmeseydim
diye düşünerek taksi bulmak için havaalanından çıktı.
Bakalım karşısına bu
ülkede daha ne gizemler çıkacaktı çok merak ediyordu. Taksiye bindiğine kendini
bir anda maceranın ortasında bulan Murakami kahramanları gibi hissetti. Her şey
çok güzel olacak diye düşünüyordu taksinin arka koltuğunda uykuya dalmadan
önce.