22 Ocak 2018 Pazartesi

Çamaşır Suyu

              Annemin elleri. Annemin elleri çamaşır suyu kokardı hep. Sabahtan akşama kadar otelde temizlik yapardı. Bazen gece veya hafta sonu çalıştığı da olurdu. Ben hep yalnız başıma evde onu beklerdim. O gelene kadar gözüme uykuma girmezdi, bazen yemek bile yemezdim tek başıma lokma geçmezdi boğazımdan. Anneme söylediğimde üzülürdü aç kalıyorum diye, söylemezdim o yüzden. Açlıktan ölsem de o gelince ben tokum derdin hep. O ise yüzünde hep o buruk gülümsemesiyle yarım ağız gülümser, çamaşır suyu kokan elleriyle hafifçe başımı okşardı o kadar. Bense annemi benden ayıran bu kokudan nefret etsem de bu kısacık an uzasın saatlerce sürsün diye beklerdim. Ama annem hep yorgundu işten gelince direk yatardı.
             Soğuktu çok soğuktu. Gece daha da soğuk olur bizim oralar.
İnsanın iliğini kemiğini dondurur soğuk. Evde kömür bitmişti o kış soğuk geçmişti ve kış ortasında kömürsüz kalmıştık. İşin kötüsü kömür alacak paramız da yoktu. Babam bir yıldır bizimle yaşıyordu kardeşim daha iki aylıktı. Annem mecburen işe dönmüştü. Tüm gün kardeşime ben bakıyordum. Babamsa tüm günü uyuyarak tüm geceyi içerek geçiriyordu. Bazen kardeşim ağlayınca odasından çıkar sustur şunu çabuk diye bağırırdı. O gece içmeye gitmişti ve evde kardeşimle yalnızdık. Soğuktan üşümesin diye kat kat sarmıştım onu kucağımdaydı ama naparsam yapayım susturamıyordum ağladı, ağladı, ağladı, küçücük bebek çatlayana kadar ağladı. O ağladı ben ağladım sonra sustu kucağımda uzun, sessiz, derin bir uykuya dalmıştı. O vaziyette ne kadar kaldık bilmiyorum ama annem geldi sonra çamaşır suyu kokan elleriyle. Naptın sen diye bağırıyordu avaz avaz naptın sen. O gün annemi son görüşüm oldu. Yıllar geçti ama naptın sen diye bağıran sesi hala kulaklarımda.

           Evimde çamaşır suyu yok biliyor musun. Kullanmıyorum. Bana o eski, sefil günleri, kaçamadığım hatıralarımı canlandırıyor. Koku hafızası böyle bir şey işte. Basit bir çamaşır kokusu beni nerelere götürdü. Annemin elleri çamaşır suyu kokardı.

1 Ocak 2018 Pazartesi

Yüzük

        Selin nihayet Osman’ın ailesiyle tanışacağı için çok heyecanlıydı. Hiç tanımadığı bu insanlara kendini sevdirebilecek miydi acaba? Nasıl insanlardı, neyi sevip,  neyi sevmezlerdi,  huyları nasıldı, en çok neye gülerlerdi, nasıl yemek yerlerdi. Bunların hepsini çok merak ediyordu, onlar hakkındaki herşeyi silbaştan yeniden öğrenecekti. Çok heyecanlandı parmağındaki yüzükle oynamaya başladı. Yüzüğe dokunmak onu sakinleştiriyordu. 

         Annesi babasıyla onu terketmeden önce Selin’e bu yüzüğü vermişti. O zaman altı yaşındaydı daha. Ona göre her zamanki gibi sıradan bir gündü. Beraber kahvaltı yapmışlar, bol bol gülüşmüşlerdi. Annesi bulaşıkları yıkarken o da salonda bebekleriyle oynuyordu. Ne kadar oynadığını farketmemişti bile birden aklına annesi gelmiş ve anne anne diye bağırmaya başlamıştı. Tüm odalara bakmış annesini göremeyince ağlamaya başlamıştı,  akşam babası gelene kadar ağlamaya devam etmişti. Babası gelip de karısı evde bulamayınca deliye dönmüştü. Günlerce babasıyla annesinin eve geri dönmesini beklemişlerdi aylar sonra komşuları Hatice Teyze aracılığla haber alabileceklerdi. Küçük olduğu için ona hiçbir şey anlatmadılar sadece akşam yemekte babası artık annen yok onu öldü bil bunda sonra onun adı bu evde anılmayacak anlaştık  mı küçük hanım demişti. Ama Selin annesini gün geçtikçe daha çok özlüyordu.  Bir yıl sonra okul çıkışı birden annesini gördü karşısında. Sıkı sıkıya sarıldılar, uzun uzun kokusunu içine çekti annesinin. Anne gitme dese de fayda etmedi. “ Selin beni iyi dinle, burda olduğumu sakın babana söyleme kızım tamam mı. Seni çok seviyorum ama o eve tekrar gelemem. Al bu yüzüğü sakın babana gösterme. Şimdi gitmek zorundayım. Üzgünüm canım kızım diyerek “koşarak gitmişti. O günden sonra annesinden bir daha haber alamadılar.  Niye gitmişti, neredeydi, gittiği yerde mutlu muydu hiç bilmiyordu.  Şimdi annesinin burda olmasını çok isterdi. 

           Annesini düşününce hep gözleri doluyordu. Gözlerini ellerini tersiyle sildi ve hazırlanmaya başladı. Bu gece için iki tane elbise seçeneği vardı. Günler öncesinden düşünmeye başlamıştı. Osman çok süslenme diye uyarmasına rağmen süslenmek istiyordu. Aynanın karşısına geçti elbiseleri eline aldı siyah mı yoksa altın rengi parıltılı mı. Biraz düşündükten sonra siyahı seçti sadeydi ama biraz kısaydı Osman bu gece için birşey demez umarım diye düşündü ama yine de giydi.  Makyajını yaptı beline kadar inen siyah saçlarını itinayla taradı. Kapının ziliyle kendine geldi. Gelen Osman olmalıydı.

            Gelen Osman’dı. Onu görünce “off ben sana demedim mi bu kadar süslenme diye bu ne kılık” diye söylendi. Üç günlük sakal yırtık kot ve alelade bir gömlekle gelmişti. Onun bu kadar özenmesine karşılık bu kadar özensiz gelmesine, tavırlarına kalbi kırılsa da ses etmedi. Çantasını alıp çıktılar. Osman’dan buram buram alkol kokusu yayılıyordu. Bu saatte içecek ne var sanki diye düşündüyse de sustu. Dolmuşa bindiler bir saat boyunca hiç konuşmadılar Selin daha önce şehrin bu kadar dışına hiç çıkmamıştı. Mahalleler şekil değiştiriyor, yıkık dökük sıvası dökülmüş harabe gibi evler, öfkeli, umudu kalmamış, yaşamadan yaşlanmış insanlar dolmuş canımdan misafir oluyordu. Karanlık ve Osman’ın sessizliği onu korkutuyordu. Bu derin sessizliği bozmaması gerektiğini bilecek kadar büyümüştü. Son durağa geldiklerinde dolmuş şöförünün pis bakışlarına aldırmadan indiler.


             Biraz yürümemiz gerekecek o topuklularla yürüyebilir misin diye sordu Osman. Sesinde utanç, kaygı, pişmanlık, korku karışımı vardı. Selin yola devam etmeyip geri dönmeyi düşündü o an ama yapamadı içinden bir ses eve dönmen için bir sebep yok diyordu. Çamurlu yollarda, karanlıkta bata çıka Osman önde Selin arkada ilerlediler.  Selin çok yorulmuştu. Nihayet gelmişlerdi galiba. Çıkmaz bir sokağa girdiler sokakta boyalı yek bir ev bile yoktu. Tek katlı yemyeşil boyası soyulmuş altından pembe boyası çıkmış bir evin önünde durdular. Paslanmış bahçe kapısını itti Osman gacur gucur sesler çıkararak kapı açıldı. Bahçenin her yerinde kullanılmamış eşyalar sarkıyordu. Bahçeden çok bir çöplüğe benziyordu. Osman kapıyı çaldı biraz bekledikten sonra yaşlı bir kadın açtı kapıyı, kat kat giyinmişti. Birşeyler söylemek için ağzını açtığında kadının üst dişlerinin olmadığını gördü Selin. Koca bir deliğe benziyordu kadının ağzı ve Selin o delikten kaybolmaktan korktu. Kadın ağzını açmış anlamsız kelimeler söylüyordu Selin Osman’ a baktı ama gözlerinde sadece öfke gördü. Dipsiz bir öfke.