19 Ağustos 2017 Cumartesi

Kayıp Giden Zaman

          Arzu eve geldiğinde gece yarısını çoktan geçmişti. Tüm şehir karanlığa gömülmüş derin bir uykunun içindeydi.  Bu saatleri özellikle çok severdi kapıyı açmadan bir an bekledi gözlerini kapattı sessizliği kaybolmasından korkar gibi uzun uzun içine çekti. Apartmana girince topuklu ayakkabılarını çıkardı parmak uçlarında merdivenleri çıktı. Anahtarı delikten geçirirken olabildiğince az ses çıkarmaya gayret etti. Bu saatte Ayşe teyzenin soru bombardımanı ile uğraşmaya hiç niyeti yoktu doğrusu. Bu saatte yalnız başına yapmıştı, yakışıklı sevgilisi neredeydi, kiminle beraberdi, içki mi içmişti, o elbise çok kısa değil miydi? Off kendi kendini Ayşe teyzenin sorularıyla bunaltmıştı. Ben de ona benzemeye başladım galiba diye düşünerek kapıyı açtı. Işığı yakmadan dosdoğru yatak odasına geçti. Sokak lambaları odayı önünü görecek kadar aydınlatıyordu. 


          Yatak odasının ışığını açtı yatağın yanı başında duran boy aynasında kendi şöyle bir baktı. Dağılmış saçlarına, akmış makyajına, tüm yorgunluğuna rağmen hala çok güzel görünüyordu. Kıyafetini son kez süzdü baştan aşağı. Sevgilisi bu gece için özel almıştı. Birlikte kutlama yapacaklardı. Hı tam kutlama oldu herşeyi mahvettim ama başka türlü yapamazdım diye düşündü. Siyah elbiseyi tek hamlede çıkardı üzerinden elbisenin vücudundan kayıp gitmesini izledi. Ayağıyla odanın öteki ucuna fırlattı elbiseyi gözüm seni bir daha görmesin der gibiydi. Çamaşırlarıyla kalmıştı aynanın karşısında son zamanlarda çıkan göbeğine baktı oflayarak elledi. Daha bu sabah sevgilisi öpüp okşamıştı ikisini. Ama o zaman anlamıştı bu sadece hayallerinde olabilecek bir mutluluktu. Sevgilisinin gözlerine bakınca çok korktu ve o an kararını verdi. Bu çocuğu doğuramazdı, anne olmak için hazır değildi. Sütyenin kopçası takılmıştı ve açılmak bilmiyordu. Tüm sinirini kopçadan çıkarırcasına bağırmaya başladı lanet olası diye. Bağırırken birdenbire aynanın önüne çökerek var gücüyle ağlamaya başladı. Hangisi için daha çok ağladığını bilmiyordu. Yalnızlığına mı, yeni sonlandırdığı hamileliğine mi, asla doğmayacak çocuğuna mı, elinden kayıp giden zamana mı bilmiyordu. 


          Toparlanması zaman aldı. Nihayet ağlaması bitip kendine geldiğinde pijamalarını giyip salona geçti. Şehrin ışıklarını seyretmeye başladı. Nasıl da güzelsin böyle neden bu kadar canımı acıtmana rağmen senden bir türlü kopamıyorum diye söylendi. Bir süre sessizlikte dışarıyı izledi içini çekerek. Saate baktı üç olmuştu. Artık geç olmuş yarın iş var yatsam iyi olacak diye düşünerek yatmaya gitti. Yorganı kaldırdığında gördükleri karşısında ne yapacağını bilemedi. Minik bebek ayakkabıları ve yanına iliştirilmiş küçük bir not kağıdı duruyordu. Notu eline aldı miniğimizin ilk ayakkabıları sizi çok seviyorum birlikte mükemmel bir aile olacağız yazıyordu. 

18 Ağustos 2017 Cuma

Özlemek

          Papatya gibisin beyaz ve ince eziliyor ruhum seni görünce. Ayşe bir yandan toz alıyor bir yandan da bu şarkıyı mırıldanıyordu. İşe o kadar dalmıştı ki telefonun çaldığını duymadı bile. Vitrindeki süsleri tek tek indirdi nazikçe kırılmasınlar diye. Öpüşen bebekleri eline aldı o kadar tatlılardı ki onlara her baktığında gülümsemeden edemiyordu. Camlı bölmenin tozunu aldı. İtinayla önce dantel örtüyü serdi güzelce sonra tek tek dizdi süsleri uzaktan baktı beğenmedi tekrar yerlerini değiştirdi. Vitrinin güzel olduğuna kanaat getirince eserine uzun uzun baktı. İşi bitince saatlerce temizlik yapmaktan yorulan belini doğrulttu. Şimdi güzel bir türk kahvesi iyi gider diye düşünerek mutfağın yolunu tuttu. 


          İki ölçü kahve koydu fincana suyunu ilave ederek kısık ateşte güzelce pişirdi. Kahveyi şekersiz içmeye alışmıştı ama çayı illa tek şekerli seviyordu. Ortalığı mis gibi bir kahve kokusu sardı. Yanına dün yaptığı kurabiyeden iki tane koydu balkona çıktı. Kahveyi masaya koydu sardunyalarını hanimiş benim güzellerim diyerek okşadı. Çiçeklere değen parmak uçlarını kokladı kokuyu içine çekti. Oturdu kahvesinden bir yudum aldı. Oh iyi yoruldum bugün koptu bacacıklarım diye gerindi. 


         Masada duran torunun fotoğrafını aldı eline uzun uzun sevdi onu. Özlemi dayanılmaz boyuttaydı. İnsan birini hiç görmeden, hiç koklamadan, hiç sarılmadan da bu kadar sevebiliyormuş demek ki güzel kuzum benim diye okşadı fotoğraftaki güzel kızın buklelerini. Torununu doğduğundan beri sadece iki kez görmüştü. İlkini doğduğunda hastanede ikincisi ise ilk doğumgününde. O fotoğrafta işte o güne aitti. Kızı anne düzgün giyin beni utandırma demişti. O güne özel alışverişe çıkmış tezgahtar kızdan yardım istemişti. Siyah pantolon ve beyaz ipek bluz almıştı. Ayaklarını acıtacağını bilerek topuklu ayakkabılarını giymiş hafif de makyaj yapmıştı. Torununa hediye olarak kendi ördüğü kazağı ve kızının çocukken en sevdiği oyuncak olan ayısını götürmüştü. Kızı hep oyuncak ayıyla uyurdu. Ah eski günler diye hüzünlendi. Kaderde özlemek de varmış demek ki. Buğulanan gözlerini sildi uzaklara baktı ağlamamak için. 


        O esnada telefonun sesini duydu. Salondaki telefona yetişemedi arayan kızıydı. Hayırdır diye düşündü. Tekrar aradı ilk çalmada açıldı telefon. Anne çok üzgünüm diye ağlıyordu kızı anne beni affet. Ayşe ilk başta ne olduğunu anlayamadı. 

           - Handan iyi misin yavrum Gamze'ye bişey mi oldu?  

            Kız ağlamaktan konuşamıyordu. 

           - Handan iyi misin kızım.

           Telefonun diğer ucundan sadce hıçkırık sesi duyuluyordu. Zar zor affet beni anne dedi ve telefon sessizliğe gömüldü. Ayşe tekrar ulaşmaya çalışsa da başaramadı ne o gün ne de sonrasında. Elinde telefon uzaklara bakakaldı. 

11 Ağustos 2017 Cuma

Çaresizlik

          Annemin annesi oldum sonunda. Sanki o küçük bir bebek ve ben ona sürekli ne yapması ne yapmaması gerektiğini söylüyorum. Bütün anne kız ilişkileri mi şekil değiştirir zamanla yoksa bizimki mi bozuldu anlamadım. Tek bildiğim artık bu durum çok canımı sıkmaya başladı. Bana annelik yapmadığı gibi ben ona annelik yapıyorum. 

 

          Geçen gece çok fazla içmiş kendini kaybetmiş bardan hiç tanımadığı bir adam onun telefonundan beni aradı gece saat üçtü. Hemen koşarak gittik Serdar'la. Bizimki ayakta duramıyor körkütük sarhoş. Hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım onu böyle görmekten. Zorla arabaya bindirdik yol boyunca konuştukça konuştu sürekli babamı kötüledi. Bitmedi babamla derdi yıllardır. Bunları tek nefeste söyledikten sonra sustu Esra.


          Babanla annen evli mi diye sordu Salih.


         Esra uzandığı koltuktan hafifçe doğrularak cevap verdi. Hayır evli değiller boşanalı yıllar oldu. 


           Ne zaman boşandılar? Sen kaç yaşındaydın boşandıklarında?

           Esra o günlere dönmek istemiyordu. Cevap vermeden uzun süre bekledi. Konuşmak için cesareti topladı boğazını temizledi 18 yaşındaydım ben boşandıklarında 17 yıl oldu dedi.

            Neden boşandılar sen nasıl etkilendin? Boşanmadan önce nasıl bir ilişkileri vardı?

            Bunları konuşmak zorunda mıyız?

            Evet konuşmak zorundayız.

            Konuşmasak.

            Emin misin konuşmak istemediğine.

            Evet. 

            Neden konuşmak istemiyorsun ne oldu seni bu kadar etkileyen? 

            Esra yine sessizliğe gömülmüştü. Salih'i bu durum sıkmaya başlamıştı artık. Her hafta terapiye gelmesine rağmen hala bir arpa boyu bile yol alamamışlardı. Konu her defasında babasına geliyor ama Esra tek kelime bile etmiyordu babası hakkında. Annesiyle boşandıklarını bile bu hafta yeni öğrenmişti. Duvardaki saate baktı seansın bitmesine beş dakika kalmıştı. Daha fazla zorlamanın alemi yoktu bir sonraki seansta bu konu hakkında daha çok zorlamalıydı. 

             5 dakikamız kaldı Esra söyleyecek başka şeyin yoksa bitirebiliriz dedi. 

          Genç kadın kımıldamadan uzaklara bakıyordu. Salih masasını toplayıp bir sonraki hastasının notlarını incelemeye başlamıştı bile.

         Esra ayağa kalktı hepsi benim suçum dedi ve arkasına bile bakmadan çekip gitti. Salih arkasından bakakalmıştı. 

            Esra anlatamazdı biliyordu kimseye anlatamazdı. O kadar pişmandı ki buraya geldiğine. Anlatamayacağını bile bile gelmişti yine de. Ne ummuştu ki? Kim yardım edebilirdi ona hiçkimse. Sokağa çıktığında temiz hava yüzüne çarptı. Derin derin nefes aldı. Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.  Elinin titremesini durduramıyordu. En yakın bara girdi ve kendine bir içki ısmarladı.