Annemin elleri. Annemin elleri çok sertmiş bana vurunca anladım. On iki yaşındaydım yazdı çok sıcak, yakıp kavuran sarı sıcak bir yazdı. Üç aylık tatilin son hızla sonuna yaklaşıyorduk. En sevdiğimiz şey tüm gün sokaklarda koşup oynamaktı. Küçüktük, çocuktuk, mutluyduk o zamanlar. Geleceğe dair hayaller kurardık, geceden sabaha değişen hayaller. Bir gün doktor olup hayat kurtarmak isterken ertesi gün kandan korkup bundan vazgeçiyorduk. Sabah kalkınca ressam olup dünyayı renklere boyamak isterken akşam olunca şarkıcı olmak isteyip saç fırçasından mikrofon yapıp hemen provalara başlıyorduk. Ah o umursamaz çocukluk yılları. Herşeyi yapabileceğine inandığın, tüm hayallerinin gerçek olacağına inandığın güzel zamanlar. Biz sokakta oynayan son nesildik. Sabahtan akşama kadar top peşinde koşup ezan okununca eve zor giren çocuklardık. Çok yorulup acıkınca vakit kaybetmemek için salçalı ekmekle karnını doyuran çocuklar. Şimdi düşünüyorum da o sene en masum geçirdiğim, hayatımın en mutlu zamanlarıymış. Bilseydim bunu belki kıymetini bilebilirdim. Hep öyle değil miyiz zaten ya geçmiş hesaplaşması içinde ya da gelecek kaygısı içinde olmaktan yaşadığımız anın farkına varamıyoruz çoğu zaman. Hiçbir zaman o kadar mutlu olmadım, o kadar çok gülmedim gibi geliyor bana. Hiç o kadar eğlenmedim, hiç o kadar umursamaz olmadım. Bir daha hiç çocuk olmadım birden büyüyüverdim.
Ağustos sıcaklarının yakıp kavurduğu, sıcaktan sineklerin bile uçmaya üşendiği bir günde karnım ağrıyordu. Ağrıdan yerimde duramıyor iki büklüm vaziyette geziyordum. Tuvalete gittiğimde kanı gördüm. Ne olduğunu anlamadım önce ağlamaya başladım, hıçkırarak ağlıyordum. Ağlamamı duyan annem koşarak yanıma geldi “Noldu kız neden ağlıyon” demesine kalmadan külodumdaki kanı gördü ve suratıma okkalı bir tokat attı. O zaman farkına vardım annemin ellerinin ne kadar sert olduğunu, kurak topraklar kadar sertti elleri meğer kalbi de elleri kadar sertmiş hiç bilmiyordum o zamanlar. “Vay anam babam bu kız kirlenmiş, anam napcaz şimdi, vay başıma gelenler” diye bağırmaya başladı. Bense ne olup bittiğini tam olarak anlayamamıştım. Bu kadar kötü ne yapmıştım da annem bana tokat atıp bağırmaya başlamıştı. O sıcak yaz günü kanıyordum annem bağırıyordu ben ağlıyordum.
Bir süre sonra annem bağırmayı kesti ve beni karşısına alarak son derece ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı. “Kızım bak bundan sonra çocuk değilsin artık genç kızsın. Artık öyle sokakta çocuklarla oynama faslı bitti. Bu kıyafetleri de atıyoruz hemen bebekleri ve oyuncaklarını da. Artık çocuk değilsin. Hareketlerine dikkat edeceksin. Sakın bize laf getirme seni ellerimle öldürürüm.” Konuşma arasında da transa girmiş gibi sürekli “vay anam babam bu kız kirlenmiş, kız kirlenmiş” diye bağırıp ağlıyordu. Bense hala ne dediğini, neden kirlendiğimi anlayamıyordum. Ama çok geçmeden ne demek istediğini anlayacaktım. Önce tüm şortlarım, kısa eteklerim atıldı onun yerine upuzun etekler geldi. Anneme göre artık korumam gereken bir namusum vardı ve erkeklerden uzak durmalıydım. Maazallah bir adım çıkarsa felaketim olurdu ömür billah kimse beni almazdı sonra ne yapardım. Çok dikkat etmeliydim çok. O günden sonra annem bir daha beni sokağa salmadı. Camın arkasından sokaktaki arkadaşlarımı seyrettim yaz boyu. Günlerim ev işi yapmakla ve dantel örmekle geçiyordu. Anneme göre sokakta oynamak için fazla büyüktüm.
Adet olduğum için anneme göre kirlenmiştim. Artık sadece namusunu koruması gereken zavallı bir mahluktan başkası değildim. Bundan sonra hareketlerime dikkat etmezsem başıma gelecekler benim suçumdu. Başıma gelenlerin hepsi benim suçum anne çünkü ben kirliyim öyle kirliyim ki dünyadaki hiçbir sabun bana bulaşan kiri temizleyemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder