Aslı sabah kahvesini almak için işine yakın olan en sevdiği kahvecinde için sıraya girdi. Bugün diğer günlere göre gözle görülür derecede kalabalıktı kafe. İçeriye şöyle bir göz gezdirdi. Çoğunluk gençlerden oluşuyordu, ellerinde son model telefonlar kimi canlı yayın yapıyor, kimisi ise kahvenin değişik açılardan fotoğrafını çekmekle meşguldü. Sıra kendisine geldiğinde her zamanki barista yerine uzun sakallı başka bir genci gördü kasada. Camekanın arkasına hızlıca göz gezdirdi, o esnada başka müşterinin ısmarladığı tostları ısıtmakla meşgul olan Efe’yle göz göze geldi.
“Her zamankinden mi Aslı hanım” dedi. Aslı kafasını evet anlamında sallayarak kahvesini hazırlamakta olan Efe’nin önüne geldi.
“Bugün çok kalabalıksınız. Gerçi sizin için iyidir bu ama şaşırdım açıkçası”
“Evet Aslı hanım, dün gazetenin ekinde bizim kahvecinin haberi çıktı. İstanbul’un en iyi on üçüncü dalga kahvecisinin içinde yer almışız. Onun etkisiyle insanlar bizim keşfetti. Birkaç tane de instagram bloggeri gelip story atınca işler iyice arttı.”
“Vay be hayırlı olsun o zaman. Ama ne bileyim böyle küçükken daha iyiydi sanki. Şimdi herkes keşfetti. Şehirdeki taza kanın kokusunu alan vampirler gibi üşüşürler ta ki tüm kanı emip sizi tüketene kadar. Sonra sıradanlaştığınız gerekçesiyle uzaklaşıp taze yer arayışına girerler. Hep böyle olmuştur bu. Neyse devir böyle. Ne demişler musluk akarken küpünü doldurmaya bakacaksın.”
Efe sessizce Aslı’yı dinlerken bir yandan da müşterilerin siparişlerini yetiştirmeye çalışıyordu. “Kahveniz hazır Aslı hanım”
“Sağol Efecim, bu çikolatalar yeni mi, çok güzel görünüyor”
“Evet Aslı hanım yeni getirdik, daha doğrusu deneme amaçlı atölyemizde yaptık, vegan, ham kakaolu, sütsüz, şekersiz.”
“Ha ha o ne ya öyle, ne var içinde peki. Siz de mi şu sağlıklı yaşam modasına uydunuz?
“Napalım biliyorsunuz şimdi bu moda. İster misiniz? Tadına bakın gerçekten çok lezzetli.”
“Yok Efecim sağol, rejimdeyim. Belki başka zaman. Hadi ben seni tutmayayım, yoğunsun sen, kolay gelsin.”
“Sağolun Aslı hanım. İyi günler”
Aslı kahvesini alarak boş masa var mı diye bakındı ama tüm masalar doluydu. Saate baktı, en iyisi masamda içerim diyerek ofise doğru yürüdü. O esnada köpek gezdirmeye çıkmış ellili yaşlarında tamamen pembe giyinmiş bir kadın Aslı’ya çarptı ve tüm kahve üstüne döküldü.
“Çok özür dilerim, minnoşum beni bu tarafa doğru çekince sizin geldiğinizi görmedim. Sıcak mıydı kahve, üstünüz de mahvolmuş, yanmadınız ya, çok özür dilerim tekrardan” kadın nefes almadan panikle arka arkaya sıraladı cümleleri. Kadının paniği karşısında şaşıran Aslı,
“Yok önemli değil, bilerek çarpmadınız ya, kaza işte oluyor”
“Tüh, kahvenizi de içemediniz. Gelin size yenisini alayım”
Aslı gerek yok dese de kadın aldırış etmeden kafeye doğru yola çıkmıştı bile. Çaresiz Aslı’da kadını takip etmeye başladı. Biraz önceki kalabalık biraz olsun dağılmış, sakinleşmişti içerisi. Sıra beklemeden kahvelerini aldılar.
“Çok teşekkür ederim hiç gerek yoktu.”
“Olur mu canım, asıl ben tekrar özür dilerim, kıyafetinizi mahvettim.”
“Zararı yok, ofisimde yedek gömleğim var, değiştiririm gidince”
“Bu arada tanışmayı unuttuk ben Derya , beş dakikanız var mı beraber içsek kahvemizi?” Kadının bakışları karşısında Aslı hayır diyemedi ve beraber cam kenarındaki boş masaya yöneldiler. Sessizliği Derya bozdu.
“Buraya yakın mı çalışıyorsunuz?”
“Evet, hemen yolun karşısında ofisim.”
“Sizi işinizden alıkoymuyorum ya”
“Yok, merak etmeyin sabahtan halletmem gereken acil bir işim yok.”
“Ben de Pazar günü gazetenin ekinde görünce merak ettim. O kadar övmüşlerdi ki kalkıp onca yolu geldim. Bakalım değecek mi?” Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra devam etti. “Güzelmiş ama diğerlerinden ayırt edilecek kadar farklılığı yok gibi geldi bana. Ne bileyim kahve işte, değişik aletlerle demleyince daha güzel olmuyor, daha farklı orası kesin ama ne bileyim belki ben çok eski kafalıyım. “ ikisi sessizce kahvelerini yudumladılar bir süre. Dışarda göz alıcı bir bahar güneşi vardı ama hava hala soğuktu. Kafeye müşteriler gelmeye devam ediyordu. Sessizliği caddeye gelen kocaman bir aracın sesi kesti. İkisi de dikkatle izlemeye başladılar. Sarı vince benzeyen araç kafenin tam karşısına park etti ve araçtan iki adam ellerinde testerelerle inip caddedeki yegane ağacı kesmeye başladılar. İki kadın şok içinde birbirlerine baktılar.
“Son kalan ağacımızdı o bizim” Konuşan Aslı’ydı gözleri yaşlı. Adamlar göz açıp kapayana kadar ağacı kesmiş, araca yüklemiş, gitmişlerdi bile.
“Baksana etrafına bu ağaç buraya ait değildi zaten, gitmesi iyi bile oldu”
Aslı kadına cevap veremedi, verecek kelime bulamadı.
“Biliyorum kızgınsın, ben de kızgınım. Önce ağaçlarımız için geldiler ses çıkarmadık, sonra hayvanlarımıza zarar vermeye başladılar, ses çıkarmadık, sıra bize gelecek. Baksana etrafına iki adam gün ortasında koca ağacı söküp götürdü, ki senin ruhu duymadı bile. Kafalarını o bağımlı oldukları telefonlarından kaldırıp bakmadılar bile neler oluyor diye. Herkes elindeki kahvenin fotoğrafını çekmekle meşgul, kimsenin kahvenin tadını umursadığı yok. Burda ağaç olsa ne olur olmasa ne olur. Şimdi sorsak insanlara burda ağaç mı vardı diye söyler çoğunluğu. Fark etmemiştir bile ağacı.”
Derya doğru söylüyordu. Aslı inanıyordu buna tüm kalbiyle ama yine de bu canının acımasına engel değildi.
“Biliyorum kızgınsın, kızma, devir böyle. Alışmaktan başka çaremiz yok. Hayat artık sadece bir instagram karesinden ibaret. Kaç takipçin var, daha çok beğen, yetmiyorsa takipçi satın al, en güzel fotoyu sen çek, gün içinde kaç kişi beğenmiş takip et. İnsanları doyur sürekli, aç bırakma. Hayatının en özel anlarını aç, tüm ayrıntıları paylaş. Kusura bakma sözüm sana değil ama bugünün gençlerini anlayamıyorum.”
Aslı kafasını salladı. “Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Kaçamayız bundan ama yine de bu umursamazlık canımı yakıyor. Tüm gün camları açılmayan kocaman binaların içinde çalışıp şu içtiğimiz kahveye dünya para verince kendimizi özel zannediyoruz. Baksana sabahtan beri gelenlere eskiden çok severdim burayı, küçücük, sıcacık bir yerdi. Güzel müzikler çalardı, kahvesi güzeldi. Şimdi herkes o fotoğrafın peşinde buraya geliyor. Yakında burası da sıradanlaşacak. Kalabalık kendine yeni bir fotoğraf karesi bulacak ve onun peşinden gidecek.”
“Ben biraz önce otuz yıllık evliliğimi sonlandırdım. Size çarptığımda kafam meşguldü.”
Aslı bu aniden gelen itiraf karşısında şaşırmıştı. Konu nasıl buraya gelmişti anlamamıştı. Ne diyeceğini bilemez halde bir süre önündeki boş karton bardakla oynadı.
“Kusura bakmayın ne diyeceğimi bilemiyorum, çok üzüldüm”
“Üzülmeyin her evlilik bir gün biter, her eşya eskir, her kıyafetin modası geçer, her yeni mekan zamanla sıradanlaşır. İşler böyle işler her zaman. Biz de yıprandık zamanla. Zamana karşı koyamadık, kimse koyamaz. Onun esiriyiz sadece. Bizi ne tarafa savurursa o tarafa gidiyoruz. Bugün ilk defa kendimi özgür hissetim aynı zamanda yalnız. İkisinin aynı anda olmasına şaşırdım sonra. Bilmiyorum bundan sonraki hayatım nasıl olacak, dile kolay otuz yıllık bir rutini geride bıraktım. Yeni hayatıma alışmam zaman alacak. Neyse ki minnoşum var, yalnız sayılmam.” Köpek o esnada dışarda güneşin altında miskin miskin yatıyordu.
Aslı boğazını temizleyerek zor da olsa konuşmaya başladı. “Ben de iki yıl önce boşandım. Çok zor anlıyorum sizi.”
“Yüzük hala parmağında. “
“Evet çıkaramadım.”
Aynı ortak paydada buluşmuş iki kadın bir süre sessizce oturdu. Aslı tekrar konuşmaya başladığında Derya kendi düşüncelerine dalmıştı. “Dayak yüzünden boşandık, insanın çok sevdiği insandan şiddet görmesi kadar feci bir olay yok. Dünyada en çok güvendiğim insanın bir anda en çok korktuğum insan haline gelmesi çok şaşırtıcı. Dediğiniz gibi her şey değişiyor bu hayatta. Toparlanmam zaman aldı, hala da tam anlamıyla toparlandığım söylenemez.”
“Ah canım” dedi Derya şefkatle Aslı’nın elini tutarken. İki kadın gülümsediler birbirlerine, konuşmadan anlaştılar.
Aslı ofise doğru yürürken hiç tanımadığı bir kadından aldığı gücü düşünüyordu. Bir saat öncesine kadar birbirlerini tanımayan iki kadın en derin sırlarını açmışlardı birbirlerine. Hayat ne tuhaf dedi alyansını parmağından çıkarırken. Bir süre baktı ve karşıdaki yola fırlattı alyansı, ondan geriye parmağında bıraktığı iz kalmıştı.