Aslı aldığı balo daveti için çok heyecanlıydı. Yaklaşık üç yıldır aynı şirkette çalışmasına rağmen ilk defa davet edilmişti bu baloya. Bu sabah işe gittiğinde müdür onu odasına çağırmış ve “Aslı bu yıl çok iyi çalıştın, üstün performans gösterdin, şimdi emeklerinin meyvesini yeme zamanı, bu sene sen de bizimle birlikte baloya geliyorsun. Detayları mail olarak attım. Hadi hayırlı olsun” demişti. Aslı heyecandan ne diyeceğini şaşırmış sadece ağzından teşekkür ederim çıkmıştı. Heyacanla masasına gidip ilk iş olarak maillerine bakmış ve baloya davet isimli maili açıp okumaya başlamıştı.
“Sayın Aslı Haydar,
Her sene kurumumuz tarafından düzenlenen balo etkinliğimize bu sene aramıza katılmanızdan duyduğumuz mutluluğu belirtmek isteriz. Bu seneki balomuzun teması maskeli balo. Her katılımcının kıyafetine ek olarak maskeyle gelmesi zorunludur. Akşamla ilgili detaylar aşağıda belirtilmiştir.”
Maili heyecanla bir kez daha okudu, sonra mailin altına inerek yer ve zamanı okudu. ‘ Gelecek hafta pazartesi yapılacak, bugün Salı olduğuna göre hazırlanmam için bir haftadan az zamanım var. Of ne giysem acaba, bu kadar kısa sürede kıyafet, ayakkabı, çanta hepsini bulmam lazım, saçı mı toplasam mı açık mı bıraksam? Bir de maske var nerden bulacam maskeyi?” Diye düşündü. O esnada yanına arkadaşı Esra gelerek düşüncelere dalmış olan Aslı’nın sırtına vurarak onu dalmış olduğu yerden geri getirdi.
“Hayırdır kızım kendinden geçmişsin, iyi misin?” Esra konuşurken gözü Aslı’nın açık olan maline kaydı. “Ooo küçük hanıma bak sen, demek baloya gideceksin. Kızım sen üç gün sonra bizi de unutursun, selam sabah vermezsin, aha bak buraya yazıyorum.”
“Aman Esra ne saçmalıyorsun allesen, balo alt tarafı, selamla ne alakası var”
“Olur mu, bugün baloyla başlar, bir bakmışsın uçmuş gitmişsin bu işler belli mi olur.”
“Sen boşver şimdi onu da kahve içelim mi?”
“Haydi gidelim, benim de sana anlatacaklarım var zaten”
İkisi yan yana yürüyerek kahve almaya doğru gittiler. Kafe oldukça kalabalıktı, sıranın en arkasına geçerek beklemeye başladılar.
“Ne kalabalık bugün” Aslı sıkıntıyla etrafına bakındı.
“Aman hep kalabalık burası, görmüyon mu insanlar burda toplantı yapıyorlar. Bir tek biz köpek gibi çalışalım yukarda. Sen eşşek olduktan sonra sırtına semer vuran çok olur. Suç bizde ama”
“Napalım Esra. Gidebiliyor muyuz, gidemiyoruz. Söylenip söylenip çalışmaya devam ediyoruz.”
“Hata biz de işte ben de onu diyorum zaten. Bıktım burdan da, sürekli şikayet etmekten de.”
“Sen bana ne anlatacaktın söyle, bırak şimdi şikayeti de anlat çabuk.”
“Ya kızım neler oldu bir bilsen”
“Ooo bütün kızlar toplanmış. Napıyorsunuz bakalım hanımlar, keyifler yerinde mi?”
Konuşan yöneticileri Selin Hanım’dı, lafı Esra’nın ağzına tıkarcasına araya girmişti. Esra lafının ağzında kalmasından şikayet edercesine homurdanarak ‘iyiyiz Selin Hanım’ diyebildi.
“Aslıcım şekerim hayırlı olsun, bu sene baloda sen de aramıza katılacakmışsın. Bu sene çok çalıştın, hakettin doğrusu. Aferin bak çalışan her zaman kazanır, ben bunu bilirim bunu söylerim. Maskeli balo olacakmış, çok heyecanlı. Yemekler de şahanedir kesin, müzikler de enfes.” Konuşması baristanın ona seslenmesiyle bölünmüştü.
“Selin Hanım her zamankinden mi olsun.”
“Evet şekerim zahmet olmazsa.”
“Buyrun kahveniz hazır”
“Teşekkür ederim canım” Selin kahvesinden bir yudum aldıktan sonra Aslı ile Esra’ya dönerek. “Kızlar ben çıkıyorum, yukarda görüşürüz, Aslıcım tekrar hayırlı olsun şekerim.” Diyerek yanlarından uzaklaştı.
“Aman ne abartıyorlar şu baloyu her sene, ne varsa sanki” Esra kendi kendine konuşsa da Aslı duymuştu ama ses çıkarmadı. İkili kahvelerini alarak buldukları ilk boş masaya oturdular.
“Ne giyeceksin” diye sordu Esra.
“Bilmem ki. Sence ne giyeyim. Cumartesi beraber alışverişe gidelim mi?”
“Olur, tamam gidelim”
“Sen ne anlatacaktın”
“Biz Hasan’la boşanmaya karar verdik”
“Ne, kızım şimdi mi söylenir bu, neden söylemedim. Canım ya ne diyeceğimi bilemiyorum.”
Esra daha fazla konuşamadan ağlamaya başladı. Aslı onun elini tutarak destek oldu arkadaşına. İkili hiç konuşmadan kahvelerini içtiler bir süre ve yine konuşmadan yukarı çıktılar. Yirmibeşinci kata çıkıyorlardı, asansörde numaralar bir bir artarken Esra konuşmaya başladı. Aslı kendisiyle mi konuştuğunu anlayamadı önce, Esra’nın gözleri o kadar boş bakıyordu ki sessizce dinledi onu.
“Biliyordum zaten başlarken bir gün biteceğini ama işte insan bazen önündeki gerçeklerleri göremiyor. Görüyor aslında ama görmek istemiyor desek daha doğru. Bn de biliyordum olmayacağını ama işte inat mı dersin aşk mı dersin adına bendekinin. Galiba hep çocukluğumdan beri beyaz atlı prensimin gelip beni kurtaracağını düşünüyordum. Gelecek ve beni bu hayattan çekip götürecek. O yüzden bulduğum ilk adama sarıldım. Bak halime kurtarılmak yerine, daha çok batağa saplandım. Demek ki sadece insan kendini kurtarabiliyormuş. Çareyi başkasında aramak yanlışmış.”
Aslı ne diyeceğini bilemedi. Biliyordu o da Esra gibi bir gün boşanacaklarını, arkadaşının canının yanacağını. Kendisi de geçmişti aynı dikenli yoldan. Kanata kanata kendinden yeni bir Aslı doğurmuştu. Daha güçlü, ayakları yere sağlam basan, şimdi sıra arkadaşındaydı. Onun omzuna dokundu önce, “burdayım ben biliyorsun her zaman” diyebildi. Esra ise minnetle baktı arkadaşına gözleri yaşlı. İki kadın asansörden inerken içlerinde farklı duygular barındırarak masalarına geçtiler. Heyecan, korku, azim, acı, korku, sevinç, merak, dayanışma hepsi birbirine
karıştı attıkları her adımda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder