Seher nikahtan sonra kocasıyla birlikte ilk defa birlikte oturacakları eve geliyordu. Asansörü olmayan apartmanda beşinci kattaki daireye ulaşmak için merdivenleri Nezih önde o arkada hızlı adımlarla çıktılar. Nihayet daireye geldiklerinde nefes nefes kalmıştı. Kocası cebinden anahtarları çıkarıp eski ahşap kapıyı açmaya çalışırken o da merdivenleri çıkarken incelemeye fırsat bulamadığı apartmanı incelemeye koyuldu. Eskiden yavru ağzı olduğunu düşündüğü duvarların rengi solmuş bazı yerlerde boyalar dökülmüş ve altından yeşil renkli boya fırlamıştı. Bazı kesimlerde çocuklar resim yapmış, yazılar yazmıştı. Daha önceki katlarda mermer olan zemin en üst kata çıkıncaya kadar yerini taşa bırakmıştı. Eski evlerini hatırllatı bu zemin kapkara taş döşeli tek katlı evleri. Annesinin yakınmaları kulaklarında çınladı o esnada. “Bıktım bu kara taşkara bakmaktan, ne temizlik belli oluyor, ne pislik, bir gün yüzü göremeden ölecem böyle giderse.” Her temizlik sonrası böyle söylenirdi annesi. Nezih’in uzun uğraşlar sonucu kapıyı açmasıyla düşüncelerinden sıyrılarak eve girdi. Ev Nezih’e aitti. İlk karısı Meliha ile evlendiklerinde yerleşmiş, otuz yıl boyunca bu evde oturmuşlardı. Şimdi ise aynı evde ikisi beraber yaşayacaktı. Meliha nereye gitti acaba diye düşündü, Nezih’e sormuştu ama doğru dürüst bir cevap vermemişti adam. En sonunda kızıp sana ne deyip konuyu kapatmıştı. Şimdi evliliğinin ilk dakikalarında onu düşünmenin manası yoktu.
Ayakkabılarını çıkarıktan sonra koymak için yer aradı ama bulamadı. Nezih çoktan gitmişti bile. Kapının önünde bırakarak çekingen adımlarla ilerledi. Uzun koridor boyunca duvarlarda tek bir resim veya süs asılmadığını fark etti. Koridor bittikten sonra sola dönerek salon olduğunu düşündüğü odaya geçtiğinde gözüne ilk çarpan annesinin evinde de olan krem rengi üstünde kocam güllerin olduğu kalın perdeler oldu. Gündüz olmasına rağmen perdeler dışardan gelen en ufak bir ışık almayacak şekilde sıkı sıkıya kapanmıştı. Yanlarına yaklaşarak perdeleri açtı ve yakıcı bir güneş doldurdu odayı. Aniden maruz kaldığı aydınlık sonrası gözleri kamaştı, kırptı gözlerini ve odaya dönerek eşyalara göz atmaya başladı. Yeşil kadife kaplı koltuk takımın üstüne bir kat örtü örtülmüştü. Yemek masasına ait sandalyeler de aynı yeşil kadife kumaşla kaplıydı. Duvardaki kocamın konsola gözü ilişti ve yakından incelemek için yanına gitti. Bir gözünde dantellerin üstünde kristal bardak takımı vardı. Seher bu takımın bir kere bile kullanılmadığına o kadar emindi ki. Aynı takımdan annesinde de vardı ve her ay çıkarıp özenle siler, parlatır, altındaki dantelleri kolalayıp koyar, güzelce vitrinin tozunu alıp öyle yerleştirirdi. “Misafirlik bunlar kızım, lazım olur bir gün” derdi demesine ama bir kere bile lazım olduğunu görmemişti. Vitrinin diğer tarafı ise tamamen süs eşyalarıyla doluydu. Minyatür bebekler, küçüklü büyüklü filler, ahşap bir palyaço, kıvırcık saçlı, pembe yanaklı porselen bebek. Vitrin ağzına kadar eşya doluydu. O an Meliha’nın vitrinin önünde bunca eşyanın tek tek tozunu aldığını hayal etti. Vitrinin kapağını açmış bebeklere doğru uzanırken Nezih’in sesiyle kendine geldi.
“Seher nerdesin kız, seni bekliyorum kaç saattir.”
Seher sesin nerden geldiğini anlamaya çalışarak karanlık koridorlarda iledi. Koridorun sonuna geldiğinde yatak odası olduğunu düşündüğü kapıyı açarak içeri baktığında gördü kocasını. Soyunmuş yatakta onu bekliyordu.
“Hadi kız, soyun da gel.”
Müstakbel kocasını ilk sefa çıplak gören Seher bir süre yatakta çıplak vaziyette uzanmış adamı incelemeye başladı. Göğsündeki kıllar beyazlamış, memeleri sarkmıştı. Kolları da yumuşacık görünüyordu ayaktan bakınca. Göbeği aşağı doğru sakmış kalkan erkeklik organının üstüne düşmüştü. Adamın kıyafetler içinde daha çekici olduğunu düşündü, en azından giyinikken yaşını göstermiyordu bir an vücudundan midesi bulandı ve kaçarak uzaklaşmayı düşündü ama adam sabırsızdı. Kızın karşısında durmuş donmuş bir vaziyete onu incelemesinden sıkılmış ve bir hamlede kalkarak onu kolundan tutup yatağa atması , eteğini sıyırarak içine girmesi ve ritmik hareketlerle ilerlemesi, kulağının dibinde hırıltılar çıkararak hızlanması ve aniden boşalması ve bu esnada Seher’in sol kalçasını sıkması o kadar ani olmuştu ki ne olup bittiğini adam üzerinden yana kayıp kendini yatağın sol tarafına bırakmasıyla anlamıştı. Bacağından aşağı doğru kayan ılık sıvıyı hissetti. Elledi yapış yapıştı, midesi bulandı. Bir an önce yıkanmak ve bu yapış yapış sıvıdan kurtulmak istiyordu. Kalkmak için doğruldu ama kocasının kolu onu durdurdu.
“Nereye?”
“Duşa”
“Neden?”
“Sıcak su yok, biz sadece pazardan pazara yıkanırız. Peçeteyle sil üstünü başını” Seher anlayamadı önce adamın ne demek istediğini.
“Su mu yok. Ama ben her gün yıkanırım”
“Su, doğalgaz kaç para senin haberin var mı küçük hanım. Hafta bir kez yıkanıyoruz dedim bitti. Anlaşıldı mı”
Çaresiz kalktı yataktan peçeteyle bacaklarını, bacak arasını sildi. Üzerini değiştirdi, adama baktı çıplak bir vaziyette yan yatmış uyuyordu. Erkeklik organı küçücük kalmış koca göbeğinden zar zor fark ediliyordu. Bu odanın perdeleri de sıkı sıkıya kapalıydı. Kalın kadife bordo renkli perdeler o an sanki üzerine gelip onu boğmak istiyordu. Odadan kendini dışarı zor attı. Hazır kocası uyurken evde biraz dolaşıp keşfetmenin zamanı diye düşündü.
Mutfağı buldu, karanlıktı, ışığı açtı ve hızlıca göz gezdirdi. Küçücüktü mutfak, iki adımda bitiyordu. Cama yaklaştı, karşısındaki kocaman gri çirkin apartman tüm güneşi engelleniyordu. Mavi renkli mutfak dolapları zaten karanlık olan mutfağa daha da kasvetli bir hava katmıştı. Bunaldı, derin bir nefes aldı. Eve adım attığından beri burnuna gelen o ekşimsi koku ciğerlerini yaktı. Midesi alt üst oldu ve daha fazla dayanamayarak lavaboya kustu. İçinde ne var ne yoksa çıkardı hepsini ama rahatlamak şöyle dursun daha da kötü hissetti kendini. Camın kenarındaki masaya oturdu. Muşamba kaplı masa yapış yapıştı, iğrenerek ellerini çekti. O an çok susadığını fark etti, Bardak bulmak için dolaplara uzandı ama hangi dolaba elini atsa yapış yapıştı kapaklar. Midesi daha fena bulandı ve tekrar lavaboya doğru eğilerek içinde herhangi bir şey kalmayana kadar kustu. Doğruldu, yüzünü yıkadı, buz gibi su çarptı yüzüne. Cama doğru giderek açtı, ekşi koku bir türlü gitmiyordu burnundan. Camdan gelen temiz havayla derin bir nefes aldı.
Tüm hafta temizlikle geçti, mutfak dolaplarında ne varsa hepsini aşağı indirdi yıkadı, dolapları parlayana kadar ovaları, tüm perdeleri indirdi yıkadı, duvarları baştan aşağı sildi, yerleri ovaları, banyo fayanslarının arasını diş fırçasıyla kolunu koparırcasına fırçaladı. Camları sonuna kadar açtı evi havalandırdı ama ne yaparsa yapsın evdeki o ekşi kokuyu çıkaramadı. Zamanla alıştı bu evde yaşamaya, evli olmaya, başkasının eşyalarıyla yaşamaya. Bir sene göz açıp kapayana kadar geçmişti bile. Eşinin en sevdiği yemekler olan musakka, pilav yaptı yanına üç çeşit patlıcanlı meze hazırladı, rakıyı soğuttu, güzelce giyindi. Kocası gelince beraber yemek yediler, rakı içtiler. Kocası iki dubleden sonra çakır keyif oldu, kanepede uyuyakaldı. O ise sofrayı toplamaya koyuldu. O esnada pakenin üstünde koyu kırmızı bir leke fark etti. Islak bez getirip sildi, sofrayı toparlayıp uyumaya gitti. Sabah kalktığında aynı yerde aynı lekenin biraz daha büyüdüğünü gördü. Israrla eğilip sildi. Her sabah aynı olay tekrarlanmaya başladı. Sabah kalktığında lekeyi görüp siliyor ama gece ne oluyorsa artık leke tekrar ortaya çıkıyordu. Hep aynı yerde koyu kırmızı bir leke. Leke çıkarıcılar aldı, değişik deterjanlarla sildi ama ne yaparsa yapsın bir türlü kurtulamadı lekeden.
Alışveriş döndüğü bir yaz günü apartmanın önünde oturmuş çekirdek çitleyen kadınların arasından içeri girmeye çalışırken fısır fısır konuşmaları geldi ulaştı kulağına. Edepsiz dedi biri, kaltak dedi diğeri, gurursuz diye ekledi öteki. Aldırış etmedi önce ne de olsa bunlar Meliha’nın arkadaşlarıydı, komşularıydı. Kaç yıl birlikte yaşamış olmalıydılar. Ses etmeden yukarı çıkmaya çalışırken biri durdurdu onu.
“Ne o selamsız. İyi günler demek yok mu”
“Şey..” cümlenin devamını getiremeden boğazının kuruduğunu fark etti.
“Korkma biz insan yemeyiz. Hele senin gibi kaltakları hiç yemeyiz”
“Utanmadın mı kız baban yaşındaki adamla evlenmeye, çükü kalkıyor mu bari.”
“Yaşlı adamla işler nasıl?”
“Ne oldu güzelliğine mi vuruldu senin, yarın yaşlanınca duracak mı yanında”
Tek bir söz söyleyemiyordu çıkmıyordu ağzından kelimeler. Adeta taş kesilmiş vücudunun tek bir noktası bile hareket ettiremiyordu. En sonunda aralarında daha yaşlıca olan bir kadın kolundan tutup çekti, kurtardı kalabalıktan ve beraber merdivenlere doğru yürümeye başladılar.
“Üzülme kızım, herkes konuşur, bunlara dedikodu lazım, aldırma sen. Hem biliyor musun Meliha için böylesi daha iyi oldu. Çürüyordu kadıncağız o evde. Haydi sen de aldırma çık evine.” Dedikten sonra onu merdivenlerin başında bırakarak ayrıldı yanından. Seher diğer kadınlar peşine takılmasın diye hızlıca merdivenlere yöneldi ve koşar adım çıkarak eve kendini zor attı. Ev sanki bugün daha da ekşi kokuyordu. Camları açtı, temiz tava yayıldı eve. Salına geçti, sabah sildiği yere baktı leke daha da büyümüş öylece duruyordu ortalık yere. Eğildi ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Vitrini açtı, önce kristal bardak takımlarını tek tek eline atıp duvara fırlatmaya başladı, sonra süslere geçti, en son porselen bebeği aldı fırlattı. Bir yandan bağırıyor, bir yandan da tüm eşyaları parçalıyordu. Cam kırıklarına aldırış etmeden tek hamlede perdeleri yere indirdi. Bir senedir başka kadının evinde onun hayaletiyle yaşamıştı bu evde. Nereye elini atsa o vardı. Kokusu tüm eve sinmiş söküp atamıyordu bir türlü. İstenmiyorsun. İstenmiyorsun. Defol git. Defol git diye bağırıyordu şimdi ev. Gözü salonun ortasındaki lekeye kaydı. Daha da büyümüştü sanki. Sanki bir adım atsa içine düşüp onu boğuverecekmiş gibiydi. Koşar adım kapıya gitti. Tek bir eşya bile almadan kaçıp gitti. Ardından onu ne soran oldu ne de özleyen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder