6 Mart 2020 Cuma

Sevgili Jane


Sevgili Jane,
Dün gece bebek hiç uyumadı. Bebeğin bir adı yok mu dediğini duyar gibiyim. Evet var. Alice koyduk adını hani şu ünlü kitap var ya çocukken okumayı çok severdik hatırladın mı? Alice in Wonderland. Bebeklerin dünyaya alışmak için kırk günleri varmış, tabi annelerin de yeni hayatlarına ama sanki ne ben bebeğe ne de bebek bana alışamayacak gibi geliyor. Daha doğalı on gün olmasına rağmen şimdiden eski hayatımı özlüyorum. Böyle hissettiğim için kızıyorum kendime, öfkeleniyorum ama yine de sevemiyorum bebeği. Bak şimdi yine başladı ağlamaya. Of daha on dakika olmamıştı uyuyalı.

Sevgili Jane,
Dün Arthur’la kavga ettik. Pazar günü annemler gelecek dedim evde olmayacakmış beyefendi. Tahmin et nereye gidecekmiş. Çocuklarla balığa. Ah şu çocuklar yok mu koskoca adam üstelik baba hala tutturmuş çocuklar da çocuklar. Görsen hepsi kazık kadar. Tabi gezsin hakkıdır, çok yoruluyor çünkü ya ben tüm gün bebekleyim. Üstümde kusmuklu pijamayı ne zaman değiştirdiğimi bile hatırlamıyorum. Kadın olduğumu bile unuttum. Sahi bir zamanlar giyinip, süslenip gezen bir Kate vardı di mi şimdi nerde o. Ben hiçbir yerde bulamıyorum. Bebek uyandı. On beş dakika uyudu bu sefer. Her gün beş dakika uzasa uyuma süresi kaç yaşına gelince sekiz saat kesintisiz uyur?

Sevgili Jane,
Annemler gelmekten vazgeçti. Babam son anda rahatsızlanmış güya tansiyonu çıkmış. İnanmadım tabi hep bunlar bahane. Torununuz sizin o be torununuz. Daha görmeye bile gelmediler. Neymiş efendim gelmek istiyorlarmış aslında ama çok uzakta oturuyormuşuz. Yakın olsaymışız gelebilirlermiş. Yok ya bin trene gel hepi topu beş saatlik yol. Torunun için katlanıver o kadar yola. Yok ama ben biliyorum gelmezler. Hep böylelerdi zaten. Görürsün bak çocuk büyüsün kimseye ihtiyaçları kalmasın o zaman gelirler. Şimdi iş çok tabii kaçmaları normal. Gelmesinler zaten ihtiyacım yok onlara. Ben sadece uyumak istiyorum artık. Şuraya kıvrılıp uyusam.

Sevgili Jane,
Bugün doğumdan bir ay sonra ilk defa dışarı çıktık bebekle. Evet hala bebek Alice demeye alışamadım ya da kızım demeye. Bana ait hissetmiyorum henüz galiba o yüzden bebek deyince daha çok yabancı gibi geliyor sanki bana ait değilmiş gibi ama bana ait. Dün ilk def a güldü. Kısacık bir an içimde ona karşı garip bir sevgi hissettim. Onu sevebilirmişim gibi, kucağıma aldım kokladım. Çok güzel kokuyordu. Çok kısacık bir an. Dışarıyı çok sevdi bu arada. Korkuyordum açıkçası küçücük bebekle gezmeye ama sakindi gün boyu. Ben de dışarda olmayı özlemişim. Şimdi beşiğinde mışıl mışıl uyuyor umarım çabuk uyanmaz. Bir kadeh şarap aldım kendime, ayaklarımı uzatıp keyif yapmayı planlıyorum sanırım bunu hak ettim.

Sevgili Jane,
Dün gece Arthur eve gelmedi. Evlendiğimizden beri ilk defa oluyor bu durum. İş seyahatiymiş güya ama ben inanmadım nedense. Doğumdan sonra iyice tuhaflaştı. İş seyahatleri, mesailer, arkadaşlarla buluşmalar sanki sürekli eve gelmemek için bahane arıyor gibi. Çocuk sahibi olmayı en çok o istemişti halbuki. Bu konuda ısrarcıydı şimdi ne oldu anlamadım. Çok yoruluyorum ne zaman ağzımı açsam susturuyor direk, neymiş tüm gün zaten dışarıda çalışıyormuş bir de benim dırdırımı çekemezmiş beyefendi. Ben tüm gün meme, uyku, çiş, bok ekseninde dolanıyorum ama. Kimseye şikâyet etmeye hakkım yokmuş gibi sana yazdığım mektuplar da olmasan hepten delireceğim. Senin gerçekten var olmadığını bilsem de birilerinin beni dinleyip anladığını hissetmek bana iyi geliyor.
Sevgili Jane,
Sana uzun zamandır yazamadım farkındayım çünkü kendimde yazacak gücü bulamadım. Doğumdan hemen önce işten çıkarılmıştım. Sözleşmemde işe girdiğin bir yıl boyunca hamile kalmamam gerektiğiyle ilgili bir madde varmış. Biliyordum ama uygulayacakları aklıma gelmemişti açıkçası. Doğum iznine giderken bir daha gelme dediler. Tabi bunu Arthur’a söyleyemedim. Aslında söylemek istedim ama bir türlü fırsatım olmadı. Benimle ne zamandır doğru dürüst konuşmuyor biliyorsun. Ya evde olmuyor ya da çok geç geliyor. Neyse dün işten çıkarıldığımı söyleyince kıyamet koptu. Ben ne kadar sorumsuz bir insanmışım, dünya yansa umurumda olmazmış, bunu nasıl saklamışım, acil iş bulmam lazımmış, borçlar, faturalar falan filan. Bağırdı, bağırdı, bağırdı. Bebek ağladı. Ben ne yapacağımı şaşırdım. Sonra kapıyı çektim çıktı. Bense kaldım. Nereye gideyim. Keşke gidecek, sığınacak bir yerim olsa.

Sevgili Jane,
Sana son yazdığım mektuptan sonra işler daha da karıştı. Bir aydır Arthur eve gelmiyordu. Arıyorum açmıyor bir türlü. Dün artık defalarca aradım. Bebeğe bez almak için param yok düşün. Ne dese beğenirsin çalış al bana ne. Ne demek sana ne. Sen istemedin mi bu çocuğu, peşimde dolanmadın mı aylarca. İlla çocuk yapalım, illa çocuk yapalım, ben baba olmak istiyorum diye. Şimdi sanki çocuğu başkasında yapmışım gibi bu tavırlar da neyin nesi. Yarın için iş görüşmesi ayarladım. Maaşı biraz düşük ama olsun. Umarım işi alırım.

Sevgili Jane,
İş bulamadım, bulamıyorum. Bulamadıkça deliriyorum. Her yere başvuruyorum artık maaş takıntım da yok. Ne iş olsa yaparım modundayım. Her gittiğim görüşmede bebeğe kim bakacak diye soruyorlar. Onlara düştü tasası. Size ne, gerçekten size ne. Bebeğe kimin bakacağı benim problemim. Bakıcılar çok pahalı, kreş için çok küçük daha. Ne yapacağımı inan bilmiyorum.

Sevgili Jane,
Dün çok kötü bir olay oldu. Arthur ne zamandır eve gelmiyordu biliyorsun, dün Alice ile dışarı çıkmıştık. Her zaman gittiğimiz parka gitmiş salıncakta sallıyordum onu o da bana gülücükler atmakla meşguldü. Birden Arthur’un arabasını gördüm gibi geldi. Bilirsin o arabasına çok düşkündür. Daha geçen gün siyah mat kaplama yaptırdı. Yaşadığımız yerde tek onda varmış bu boya diye övünüp duruyordu. Araba tam karşımızda durdu, bekledi bir süre. Sonra sarışın bir kadın geldi, bindi arabaya. Ben de uzaktan izledim onları ama Alice’i salıncaktan indir, pusete bindir derken çoktan uzaklaşıp gözden kayboldular. Kuruntu yaptığımı düşünebilirsin belki de haklısın ama o saatte orda ne işi vardı, o sarışın kadın kimdi. Bunları öğrenmeden içim rahat etmeyecek.
Sevgili Jane,
Arthur eve gelmiyor artık. Sevgilisinin yanına taşındı. Hislerimde haklıymışım. Geçen gördüğüm sarışın kadının evine gitti. Bir süredir birliktelermiş ne kadar olduğunu bilmiyorum, söylemedi. Çok üzgünüm, çok sinirliyim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Hala iş bulamadım. Doğum kilolarımı hala veremediğim gibi emzirirken on kilo daha almışım. Ondan mı başkasını buldu acaba?

Sevgili Jane,
Dün sabah ilk defa huzurlu uyanmıştım. Alice nihayet gece boyu deliksiz uyumuştu. Şaka gibi di mi bunu duymak ama gerçek. Uykuları düzene girdi sonunda. O oyuncaklarıyla oyalanırken ben de kahvemi yudumlayıp gazete okuyordum. Derken kapı çaldı. Postacı. Şaşırdım açıkçası kapıda postacı görmeyeli uzun zaman olmuş. Evrak getirmiş, imzalamam gerekiyormuş. İmzaladım, merakla açtım. Bir de ne göreyim boşanma ilamı. Boşanmak davası açmış bana. İnanabiliyor musun boşanmak istiyormuş. Bunu bana söylemeyi değil kapıya mahkeme emri göndererek bildirmeyi uygun görmüş. Ne yapacağımı bilmiyorum.

Sevgili Jane,
Nihayet iş buldum. Markette kasiyerim. Ayaklarımın üstünde durabileceğim nihayet. Boşanma davamıza az kaldı. Bu ayın sonunda. Ben Arthur’u azcık tanıyorsam bana nafaka vermez, çocuk için bile vereceği şüpheli. Neyse artık çalışıyorum. İş yerine yakın bir kreş buldum, çalışma saatlerini de ona göre ayarladım. Umarım altından kalkabilirim. Bu arada evi boşaltmam gerekiyor. Yapılacak işler listesinin altında boğulmak üzereyim.

Sevgili Jane,
Sana bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Geçen gün Arthur eve geldi. İşten yeni girmiştim ve yemek hazırlıyordum. Kapıyı açar açmaz üstüme yürüyüp bağırmaya başladı.  Yaşadığımız eve yerleşeceklermiş bu yüzden bir an önce evi boşaltmam gerekiyormuş. Kızgın bir boğa gibiydi hani şu arenada kırmızı görünce çıldıranlardan. Ben de ona doğru saldıran kırmızı örtü oluyorum galiba. Ağzımı açmasam, ondan uzak olsam da onu sinirlendirmek için varlığım yeterli. Evi terk etmezsem beni polis zoruyla dışarı attıracakmış. Ev bulmam lazım ama nasıl bu maaşla düzgün bir ev nasıl bulabilirim bilmiyorum.

Sevgili jane,
Sana en son ev aradığımdan bahsetmiştim ya şimdi sana güzel haberi veriyorum aradığım evi nihayet buldum hem de tahmin ettiğimden çok daha ucuza. Biraz küçük ama olsun Alice ile ikimize yeter de artar bile. Bir oda, bir salon, ikimiz aynı odada yatarız olur biter. Oh be nihayet hayatım yoluna giriyor sanki. Üstümdeki kara bulutlar hiç dağılmayacak sanmıştım.

Sevgili Jane,
Uzun zamandır sana yazıyorum biliyorsun. Bugün Arthur’la boşandık. Beklediğimden çok daha kolay oldu. On yıllık ilişki, altı yıllık evliliğin bitmesi beş dakika bile sürmedi. Meğer ne kolaymış birini hayatından çıkarmak, öncesinde yapılan kavgaları, dökülen gözyaşlarını, hakaretleri, duvara atılan yumrukları saymazsak tabi. Hepsi sanki uzun zaman öncesine aitmiş gibi ya da hiç yaşanmamış gibi. Oysa hepsi yaşandı ve kalbimdeki kırıklar hareket ettikçe hala acıtmaya devam ediyor. Keşke dövse demiştim bir arkadaşıma bir keresinde ilişkinin başlarıydı bilirsin kim kime üstünlük kuracak, kimin sözü geçecek zamanları, attığı dayağın izleri bedenimden silinir gider ama ruhumdaki morlukların, yaraların izleri nasıl gider. Hala gitmedi. İyileşirim zamanla belki. Yeni bir hayat var önümde. Her satırını baştan yazacağım bir hayat. Korkuyorum ama heyecanlıyım da. Alice uyuyor yatağında.  Ben de gidiyorum yanına ona sarılmaya. Şimdilik hoşça kal.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder