Sevgili Jane,
Dün gece bebek hiç
uyumadı. Bebeğin bir adı yok mu dediğini duyar gibiyim. Evet var. Alice koyduk
adını hani şu ünlü kitap var ya çocukken okumayı çok severdik hatırladın mı?
Alice in Wonderland. Bebeklerin dünyaya alışmak için kırk günleri varmış, tabi annelerin
de yeni hayatlarına ama sanki ne ben bebeğe ne de bebek bana alışamayacak gibi
geliyor. Daha doğalı on gün olmasına rağmen şimdiden eski hayatımı özlüyorum.
Böyle hissettiğim için kızıyorum kendime, öfkeleniyorum ama yine de sevemiyorum
bebeği. Bak şimdi yine başladı ağlamaya. Of daha on dakika olmamıştı uyuyalı.
Sevgili Jane,
Dün Arthur’la kavga
ettik. Pazar günü annemler gelecek dedim evde olmayacakmış beyefendi. Tahmin et
nereye gidecekmiş. Çocuklarla balığa. Ah şu çocuklar yok mu koskoca adam üstelik
baba hala tutturmuş çocuklar da çocuklar. Görsen hepsi kazık kadar. Tabi gezsin
hakkıdır, çok yoruluyor çünkü ya ben tüm gün bebekleyim. Üstümde kusmuklu
pijamayı ne zaman değiştirdiğimi bile hatırlamıyorum. Kadın olduğumu bile
unuttum. Sahi bir zamanlar giyinip, süslenip gezen bir Kate vardı di mi şimdi
nerde o. Ben hiçbir yerde bulamıyorum. Bebek uyandı. On beş dakika uyudu bu
sefer. Her gün beş dakika uzasa uyuma süresi kaç yaşına gelince sekiz saat
kesintisiz uyur?
Sevgili Jane,
Annemler gelmekten
vazgeçti. Babam son anda rahatsızlanmış güya tansiyonu çıkmış. İnanmadım tabi
hep bunlar bahane. Torununuz sizin o be torununuz. Daha görmeye bile
gelmediler. Neymiş efendim gelmek istiyorlarmış aslında ama çok uzakta
oturuyormuşuz. Yakın olsaymışız gelebilirlermiş. Yok ya bin trene gel hepi topu
beş saatlik yol. Torunun için katlanıver o kadar yola. Yok ama ben biliyorum
gelmezler. Hep böylelerdi zaten. Görürsün bak çocuk büyüsün kimseye ihtiyaçları
kalmasın o zaman gelirler. Şimdi iş çok tabii kaçmaları normal. Gelmesinler
zaten ihtiyacım yok onlara. Ben sadece uyumak istiyorum artık. Şuraya kıvrılıp
uyusam.
Sevgili Jane,
Bugün doğumdan bir ay
sonra ilk defa dışarı çıktık bebekle. Evet hala bebek Alice demeye alışamadım
ya da kızım demeye. Bana ait hissetmiyorum henüz galiba o yüzden bebek deyince
daha çok yabancı gibi geliyor sanki bana ait değilmiş gibi ama bana ait. Dün
ilk def a güldü. Kısacık bir an içimde ona karşı garip bir sevgi hissettim. Onu
sevebilirmişim gibi, kucağıma aldım kokladım. Çok güzel kokuyordu. Çok kısacık
bir an. Dışarıyı çok sevdi bu arada. Korkuyordum açıkçası küçücük bebekle
gezmeye ama sakindi gün boyu. Ben de dışarda olmayı özlemişim. Şimdi beşiğinde
mışıl mışıl uyuyor umarım çabuk uyanmaz. Bir kadeh şarap aldım kendime, ayaklarımı
uzatıp keyif yapmayı planlıyorum sanırım bunu hak ettim.
Sevgili Jane,
Dün gece Arthur eve
gelmedi. Evlendiğimizden beri ilk defa oluyor bu durum. İş seyahatiymiş güya
ama ben inanmadım nedense. Doğumdan sonra iyice tuhaflaştı. İş seyahatleri, mesailer,
arkadaşlarla buluşmalar sanki sürekli eve gelmemek için bahane arıyor gibi.
Çocuk sahibi olmayı en çok o istemişti halbuki. Bu konuda ısrarcıydı şimdi ne
oldu anlamadım. Çok yoruluyorum ne zaman ağzımı açsam susturuyor direk, neymiş
tüm gün zaten dışarıda çalışıyormuş bir de benim dırdırımı çekemezmiş
beyefendi. Ben tüm gün meme, uyku, çiş, bok ekseninde dolanıyorum ama. Kimseye şikâyet
etmeye hakkım yokmuş gibi sana yazdığım mektuplar da olmasan hepten
delireceğim. Senin gerçekten var olmadığını bilsem de birilerinin beni dinleyip
anladığını hissetmek bana iyi geliyor.
Sevgili Jane,
Sana uzun zamandır
yazamadım farkındayım çünkü kendimde yazacak gücü bulamadım. Doğumdan hemen
önce işten çıkarılmıştım. Sözleşmemde işe girdiğin bir yıl boyunca hamile
kalmamam gerektiğiyle ilgili bir madde varmış. Biliyordum ama uygulayacakları
aklıma gelmemişti açıkçası. Doğum iznine giderken bir daha gelme dediler. Tabi
bunu Arthur’a söyleyemedim. Aslında söylemek istedim ama bir türlü fırsatım
olmadı. Benimle ne zamandır doğru dürüst konuşmuyor biliyorsun. Ya evde olmuyor
ya da çok geç geliyor. Neyse dün işten çıkarıldığımı söyleyince kıyamet koptu.
Ben ne kadar sorumsuz bir insanmışım, dünya yansa umurumda olmazmış, bunu nasıl
saklamışım, acil iş bulmam lazımmış, borçlar, faturalar falan filan. Bağırdı,
bağırdı, bağırdı. Bebek ağladı. Ben ne yapacağımı şaşırdım. Sonra kapıyı çektim
çıktı. Bense kaldım. Nereye gideyim. Keşke gidecek, sığınacak bir yerim olsa.
Sevgili Jane,
Sana son yazdığım
mektuptan sonra işler daha da karıştı. Bir aydır Arthur eve gelmiyordu.
Arıyorum açmıyor bir türlü. Dün artık defalarca aradım. Bebeğe bez almak için
param yok düşün. Ne dese beğenirsin çalış al bana ne. Ne demek sana ne. Sen
istemedin mi bu çocuğu, peşimde dolanmadın mı aylarca. İlla çocuk yapalım, illa
çocuk yapalım, ben baba olmak istiyorum diye. Şimdi sanki çocuğu başkasında
yapmışım gibi bu tavırlar da neyin nesi. Yarın için iş görüşmesi ayarladım.
Maaşı biraz düşük ama olsun. Umarım işi alırım.
Sevgili Jane,
İş bulamadım, bulamıyorum.
Bulamadıkça deliriyorum. Her yere başvuruyorum artık maaş takıntım da yok. Ne
iş olsa yaparım modundayım. Her gittiğim görüşmede bebeğe kim bakacak diye
soruyorlar. Onlara düştü tasası. Size ne, gerçekten size ne. Bebeğe kimin
bakacağı benim problemim. Bakıcılar çok pahalı, kreş için çok küçük daha. Ne
yapacağımı inan bilmiyorum.
Sevgili Jane,
Dün çok kötü bir olay
oldu. Arthur ne zamandır eve gelmiyordu biliyorsun, dün Alice ile dışarı
çıkmıştık. Her zaman gittiğimiz parka gitmiş salıncakta sallıyordum onu o da
bana gülücükler atmakla meşguldü. Birden Arthur’un arabasını gördüm gibi geldi.
Bilirsin o arabasına çok düşkündür. Daha geçen gün siyah mat kaplama yaptırdı.
Yaşadığımız yerde tek onda varmış bu boya diye övünüp duruyordu. Araba tam
karşımızda durdu, bekledi bir süre. Sonra sarışın bir kadın geldi, bindi
arabaya. Ben de uzaktan izledim onları ama Alice’i salıncaktan indir, pusete
bindir derken çoktan uzaklaşıp gözden kayboldular. Kuruntu yaptığımı
düşünebilirsin belki de haklısın ama o saatte orda ne işi vardı, o sarışın
kadın kimdi. Bunları öğrenmeden içim rahat etmeyecek.
Sevgili Jane,
Arthur eve gelmiyor
artık. Sevgilisinin yanına taşındı. Hislerimde haklıymışım. Geçen gördüğüm
sarışın kadının evine gitti. Bir süredir birliktelermiş ne kadar olduğunu
bilmiyorum, söylemedi. Çok üzgünüm, çok sinirliyim. Ne yapacağımı bilmiyorum.
Hala iş bulamadım. Doğum kilolarımı hala veremediğim gibi emzirirken on kilo
daha almışım. Ondan mı başkasını buldu acaba?
Sevgili Jane,
Dün sabah ilk defa
huzurlu uyanmıştım. Alice nihayet gece boyu deliksiz uyumuştu. Şaka gibi di mi
bunu duymak ama gerçek. Uykuları düzene girdi sonunda. O oyuncaklarıyla
oyalanırken ben de kahvemi yudumlayıp gazete okuyordum. Derken kapı çaldı.
Postacı. Şaşırdım açıkçası kapıda postacı görmeyeli uzun zaman olmuş. Evrak
getirmiş, imzalamam gerekiyormuş. İmzaladım, merakla açtım. Bir de ne göreyim
boşanma ilamı. Boşanmak davası açmış bana. İnanabiliyor musun boşanmak
istiyormuş. Bunu bana söylemeyi değil kapıya mahkeme emri göndererek bildirmeyi
uygun görmüş. Ne yapacağımı bilmiyorum.
Sevgili Jane,
Nihayet iş buldum. Markette
kasiyerim. Ayaklarımın üstünde durabileceğim nihayet. Boşanma davamıza az
kaldı. Bu ayın sonunda. Ben Arthur’u azcık tanıyorsam bana nafaka vermez, çocuk
için bile vereceği şüpheli. Neyse artık çalışıyorum. İş yerine yakın bir kreş
buldum, çalışma saatlerini de ona göre ayarladım. Umarım altından kalkabilirim.
Bu arada evi boşaltmam gerekiyor. Yapılacak işler listesinin altında boğulmak
üzereyim.
Sevgili Jane,
Sana bunu nasıl
anlatacağımı bilmiyorum. Geçen gün Arthur eve geldi. İşten yeni girmiştim ve
yemek hazırlıyordum. Kapıyı açar açmaz üstüme yürüyüp bağırmaya başladı. Yaşadığımız eve yerleşeceklermiş bu yüzden
bir an önce evi boşaltmam gerekiyormuş. Kızgın bir boğa gibiydi hani şu arenada
kırmızı görünce çıldıranlardan. Ben de ona doğru saldıran kırmızı örtü oluyorum
galiba. Ağzımı açmasam, ondan uzak olsam da onu sinirlendirmek için varlığım
yeterli. Evi terk etmezsem beni polis zoruyla dışarı attıracakmış. Ev bulmam
lazım ama nasıl bu maaşla düzgün bir ev nasıl bulabilirim bilmiyorum.
Sevgili jane,
Sana en son ev
aradığımdan bahsetmiştim ya şimdi sana güzel haberi veriyorum aradığım evi
nihayet buldum hem de tahmin ettiğimden çok daha ucuza. Biraz küçük ama olsun
Alice ile ikimize yeter de artar bile. Bir oda, bir salon, ikimiz aynı odada
yatarız olur biter. Oh be nihayet hayatım yoluna giriyor sanki. Üstümdeki kara
bulutlar hiç dağılmayacak sanmıştım.
Sevgili Jane,
Uzun zamandır sana
yazıyorum biliyorsun. Bugün Arthur’la boşandık. Beklediğimden çok daha kolay
oldu. On yıllık ilişki, altı yıllık evliliğin bitmesi beş dakika bile sürmedi.
Meğer ne kolaymış birini hayatından çıkarmak, öncesinde yapılan kavgaları,
dökülen gözyaşlarını, hakaretleri, duvara atılan yumrukları saymazsak tabi.
Hepsi sanki uzun zaman öncesine aitmiş gibi ya da hiç yaşanmamış gibi. Oysa
hepsi yaşandı ve kalbimdeki kırıklar hareket ettikçe hala acıtmaya devam
ediyor. Keşke dövse demiştim bir arkadaşıma bir keresinde ilişkinin başlarıydı
bilirsin kim kime üstünlük kuracak, kimin sözü geçecek zamanları, attığı
dayağın izleri bedenimden silinir gider ama ruhumdaki morlukların, yaraların
izleri nasıl gider. Hala gitmedi. İyileşirim zamanla belki. Yeni bir hayat var
önümde. Her satırını baştan yazacağım bir hayat. Korkuyorum ama heyecanlıyım
da. Alice uyuyor yatağında. Ben de
gidiyorum yanına ona sarılmaya. Şimdilik hoşça kal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder