- Senin kapın benim duvarımdır, senin duvarın
benim kapım diye mırıldandı Selin elimdeki kitabı yere bırakırken.
-
Ne dedin aşkım diye söylendi Sedat. Bunu
söylerken televizyondan kafasını bile kaldırmamıştı.
-
Senin
kapın benim duvarımdır, senin duvarın benim kapım diye yüksek sesle tekrarladı
Selin. Okuduğu kitaptaki bu cümle onu çok sarsmıştı, sarsmaktan ziyade
silkelemişti. Kitabı kaldırdı, biraz düşünmeye ihtiyacı vardı. Gözlerini
kapadı, derin bir iç geçirdi.
-
Bu kadar derinlere dalma güzellik yoksa boğulursun.
Söyledikleri Sedat’ı kahkahalara boğmuştu.
-
Boş ver sen televizyon izlemeye devam et, ben
biraz hava almak istiyorum diyerek uzaklaştı.
Selin giderken Sedat hala gülmeye devam ediyordu.
Kapıyı açmasıyla birlikte yüzüne temiz hava çarptı.
Bir an sersemlese de derin bir nefes aldı. Bahçede çok sevdiği salıncağa doğru
yürüdü, salıncağın paslanmış iplerine dokundu, sanki ilk defa görüyormuşçasına uzun
uzun okşadı. Dökülen yaprakları temizleyerek oturdu, bir ileri bir geri
sallanmaya başladı. Paslanmış demirler gacırdamaya başladı. Yıldızsız, sakin
bir geceydi, sessizliği bozan sadece salıncağın sesiydi.
Senin duvarın benim kapımdır Sedat diye mırıldandı.
Okuduğundan beri bu cümle aklından çıkmıyordu bir türlü. Bir cümlenin onu bu
kadar etkilemesi şaşırtmıştı. Selin’i darmadağın etmişti, güvendiği, dayanak
bulduğu duvarlar yıkılmış çırılçıplak kalmış gibi hissediyordu. Bu eve kaç yıl
oldu geleli, zaman ne çabuk geçti zaman diye düşündü. Ne umutlarla gelmişti bu
eve, herkesten, her şeyden kaçıp saklandığı bir sığınak olmuştu burası. Yuva
mıydı peki? Burası asla bir yuva olmamıştı Selin’e. Şimdi ise burayı dört
duvarı çevrili bir hapishane olarak görüyordu. Duvarları kim örmüştü sürekli
bunu düşünüyordu. Selin mi yoksa Sedat
mı örmüştü? Sınırları Sedat koymuş Selin’de sorgusuz sualsiz kabul etmişti.
İşin aslı önce sınırlandığını fark etmemişti bile.
Sedat’la tanıştığında hayatının çok kötü bir
dönemiydi. O kadar ürkek ve çaresiz hissediyordu ki kendini kim çıksa karşısına
onunla gidebilirdi. Karşısına Sedat çıkmıştı. Onu koruyor, kolluyordu ona
yeterdi bu şimdilik. Aşk olmasa da olurdu. Açıkçası aşkın eksikliğini hissetmiyordu
bile. Bir ay içinde yanına taşınmış, birlikte yaşamaya başlamışlardı. İlk
zamanları heyecanı çabuk sönmüştü. Sedat ilk kıyafetlerinden başlamıştı. Bu kıyafetlerle
bu eve giremezsin demişti. Tüm kıyafetleri tek tek elden geçirmiş, alay
etmişti. O gün gözlerinin önüne geldi. Kıyafetleriyle dalga geçip ne çok
eğlenmişti. Üzülse de hiç belli etmemişti. Hepsini atmışlar yenilerini almışlardı.
Kıyafetlerinden sonra sıra arkadaşlarına, işine gelmişti sırasıyla.
Arkadaşlarını beğenmiyordu. Ona göre hepsi kendini
beğenmiş ve züppeydiler. Bir süre sonra Sedat’ın tavırları yüzünden
arkadaşlarıyla arası bozulmuş ve onlarla görüşmez olmuştu. Bu ev, Sedat onu
girdap gibi içine çekiyordu günden güne. İşi de bırakmasıyla birlikte artık tüm
ipler Sedat’ın elindeydi. O ise bir kukla gibi oynatıcısı iplerini ne yöne
oynatırsa o yöne gidiyordu. Çalışma artık, ben çok kazanıyorum ikimize de yeter
demişti. Zaten mutsuzum işte deyip ayrılmıştı o da. Günler geçtikçe onu hayata
bağlayan tüm iplerin tek tek koptuğunu fark etmişti. Yavaş yavaş ölüyordu.
Ölmek böyle bir şey mi acaba tüm hislerini kaybedersek ölür müyüz diye sormuştu
Sedat’a. Manyak manyak konuşma demişti. Sorduğuna soracağına pişman olmuştu. Eski
anılar bu gece tüm gücüyle zihnine doluşuyordu.
Sonsuz bir girdaba yaklaşıyorum. Dönüyor, dönüyor. Beni içine almaya
çalışıyor, ben ise kaçmaya çalışıyorum. Ne kadar çabalarsam çabalayayım boş büyük
bir hızla ona çekiliyorum. Çaba
göstermenin faydası yok en iyisi akışa bırakayım. Bıraktım kendimi son hızla
girdaba yaklaşıyorum. Girdabın içindeyim, dönüyorum, dönüyorum, içe doğru
çekiliyorum. Her dönüşte daha derine iniyorum. En dibe inmeme az kaldı.
Karanlık, kopkoyu bir karanlığın içindeyim. Sessiz, derin bir karanlık beni
sarıp sarmalıyor. Sona yaklaşmaktayım hissediyorum. Birazcık daha dayanırsam
hepsi bitecek, çektiğim acılar son bulacak. Daha fazla direnmenin anlamı yok. Olacak
olan her koşulda olur engelleyemeyiz.
Selin selin hadi nefes al bebeğim,
buradayım bak. Selin aç gözünü bebeğim, aç gözünü bırakma beni. Kendine geldiğinde
nerede olduğunu anlayamadı ilk önce. Offf bu ışığı kim yaktı, çok aydınlık diye
söylendi. Oh çok şükür dedi Sedat.
-
Neredeyiz, noldu bana.
-
Sus şimdi, biraz uyu.
-
En son bahçedeydim. Nasıl oldu buraya geldim.
-
Kendini kaybettin bir anda, çok panik oldum, ne
yapacağımı bilemedim. Delirmiş gibi bağırıyordun bana. Beni terk etmekten, canına
kıymaktan bahsettin. Çok korktum bebeğim.
Selin olanları yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştı. Salıncaktan inip Sedat’ın
yanına gitmişti. Hala televizyon izliyordu geldiğini fark etmemişti bile,
hiçbir şeyi fark etmezdi ki zaten. Ses çıkmıyorsa onun için sorun yoktu. Ben bir
karar verdim demişti televizyonun önüne geçip. Çekil televizyonun önünden diye
kükremişti. Şu maç bitsin, çekil gol olacak şimdi. Bunun üzerine çileden çıkmış televizyonu var
gücüyle duvara fırlatmıştı. Bıktım diye bağırıyordu, bıktım artık bu hayattan. Dört
duvar arasında yaşamaktan, bırakıp gidememekten, yavaş yavaş ölüyorum ben
farkında bile değilsin, ölüyorum ben. Beni buraya hapsettin, kişiliğimi,
benliğimi aldım yok oldum ben sayende, silindim. Ağlamaya başlamıştı, durduramıyordu
artık gözyaşlarını. Bir yandan bağırıyor, bir yandan hıçkırarak ağlıyordu. Senin
evin bana mezar oldu diye bağırıyordu. Sonrasını hatırlamıyordu. Sedat onu apar
topar hastane getirmişti işte. Soluk ışık altındaki bu odada baş başaydılar
belki de son kez.
-
Ben ayrılmak istiyorum dedi Selin.
-
Sus şimdi güzelim iyileş sonra konuşuruz.
-
Hayır, sonra değil şimdi konuşacağız. Bitti,
tamamen bitti. Artık dayanamıyorum. Hemen çık git hayatımdan.
-
Bak gidersem kendini toparlayamazsın. Seni ben
adam ettim, bensiz bir hiçsin. Emin misin, eski günlerine dönmeyi istiyor musun
gerçekten.
-
Git Sedat istemiyorum seni.
-
Gidiyorum bak.
-
Git.
Sedat’ın arkasından bakmadı bile Selin. Sedat’ın ördüğü duvarları nihayet
yıkmış ve kapıdan çıkıp gitmeyi başarmıştı sonunda. Daha önünde çok yol vardı,
kendini bulması, unuttuğu sesini dinlemesi gerekiyordu önce. Çok yorgundu
Selin. Derin bir uykuya bırakırken kendini yüzüne derin bir gülümse yayıldı.
Çok etkilendim. Gerçekten çok etkilendim. Böyle bir ölüm çeşidi de var yazık ki. Üstelik bizi öldüren insanları alışkanlık mı diyeyim sevgi mi korku mu bir sebepten bırakamıyoruz. Bunu sevgili ya da eş olması şart değil, hayatımızdaki herhangi biri, bizi onsuz bir hiç olduğumuza inandırıp elimizdeki her şeyi, kişiliğimizi usul usul alıp sonra "Seni ben yarattım!" diyebiliyor utanmadan. Selin bunun farkına varıp kendini yaşamak konusunda bir adım atmış. Alkışlar onun için...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Söz Sanatı. Böyle ilişkileri hepimiz yaşadık, yaşıyoruz maalesef. Yavaş yavaş ölürken hala beni seviyor diye kendini kandırmak, tüm kısıtlamaları sevgiden zannetmek, kıskançlıklara aldırmamak hepsi bunlara örnek. Farkına varmak da bundan kurtulmanın ilk adımı.
SilBir solukta okunan özgün hikayelerine bayılıyorum. Kadın her daim bağımsız ve ozgur olmak ister. İş hayatında,aşk hayatında veya sosyal hayatında... Kendini bulan ve yolunu çizen Selin gibilerine selam olsun ��❤️
YanıtlaSilÇok teşekkür canım Arzum. Selam olsun o zaman güçlü, özgür kadınlara.
YanıtlaSil