14 Ocak 2020 Salı

Günler Geçer

Bütün gece uyuyamamışım, içimde büyük bir sıkıntı. Tık tık tık gece boyu susmayan saate bakıyorum duvarda daha sabahın beşi. Kalkıyorum perdemi hafifçe aralıyorum, tüm şehir derin bir uykuda, ben hariç. Uyuyamıyorum, ne yaptıysam ne denediysem olmadı. Uyku bana uğramıyor aylardır. Karşıda yeni başlayan inşaata başlıyorum aylardır kazmakla meşguller daha bir çivi bile çakamadılar. Uykusuzluğum da o zaman başlamıştı hatırlıyorum. Oysa ki eskiden orası Melahat teyzenin evindi. Ne güzel erikler olurdu baharda bahçesinde, kütür kütür yerdik. “Mari siz mi geldiniz yine, yemeyin şunları daha ekşidir bekleyiverin azıcık” der bizi bastonuyla kovalardı yalancıktan. Bizde korkmuş numarası yapar kaçardık ama eve girer girmez yine erik ağacının dibinde buluverirdik kendimizi. Ah Melahat teyze ne erik ağacın kaldı geriye ne de bahçene ektiğin renk renk sakız sardunyaların. Çirkin apartmalardan dikecekler o güzelim bahçene  tüm şehri esir alan. Bir tek bizim ev kaldı apartmanların ortasında çürük diş gibi. Babam belki de ondan gitti, çarpıp kapıyı çıktı bir daha haber alamadık ondan. Tam da inşaatın başladığı gündü, uykusuzluğum o günden baki.

Annem daha uyuyordur, uyanmaz bu saatte. Kalksam kahvaltı hazırlasam. Peynir, domates, çayı demlesem ama bu seferde mutfakta tıkırtı yaptım diye kızar. En iyisi ses etmeden biraz daha yatayım ama hiç de uykum yok. Tepemdeki saat bir yerlere yetişircesine tık tık tıklamakta. Ben hariç herkesin hayatı koşturmaca içinde benimse öylece durup beklemekte. Bu odada, çocukluğumun, ergenliğimin, genç kızlığım geçtiği bu sefil odada. Duvarlara göz gezdiriyorum, bir zamanlar posterlerle dolu olan maviye boyalı duvarlarım. Ne kavga etmiştik annemle mavi istedim diye. Neymiş efendim mavi olmazmış bütün ev sarıyken mavi boyayı nerden bulacakmış. Ergenliğimin deli çağı, maviye boyalı duvarlarım. Rengi solmuş, küflenmiş rutubet kokan odamda tek başınayım geçmişin hayaletleriyle beraber.

İlk bu odada kadın oldum kimselerden habersiz. İlk aşkımdı, onsuz yaşayamam zannediyordum. Annem yoktu evde, okuldan sonra ders çalışmaya geldik. Açtık kitapları, defterleri önümüze. Heyecandan yanaklarım kıpkırmızı gözüm onun dudaklarında. Nasıl kırmızı dudakları bu kadar, öpsem bir kerecik. Bakışlarını defterden alıyor şimdi dudaklarıma kaydırıyor, ordan daha aşağılara indiriyor. Göğüslerimde sabit. Yeni çıkmış tazecik memeler. Gömleğinin düğmesini açsana merak ediyorum diyor. Açıyorum bir tane, bir tane daha diyor, dinliyorum, bir tane, bir tane daha derken tamamen çıkarıyorum gömleğimi, sütyenle kalıyorum. Annemin pazardan aldığı üç liralık penye sütyen. Onu da çıkar diyor. Çıkarıyorum. Uzanıyoruz yatağa. Hepsi sanki saniyeler içinde olup bitiyor anlamıyorum bile acıdı mı yoksa acımadı mı. O evine gidiyor hemen, ben çarşafıma bulanmış kanla kalakalıyorum odamda tek başımda duvarda posterlerim Madonna bana göz kırpıyor sanki. Şimdi kadın oldun diyor.  Çarşafı saklıyorum annem görse öldürür beni. O günden sonra okulda bir daha görmüyorum onu. Başka bir ilçeye tayinleri çıkmış sonradan öğreniyorum.

Ben geçmişin hayaletleriyle uğraşırken annem kalkmış. “Kalk kız kahvaltı hazır” diye bağırıyor her geçen gün daha da sinirli olan ses tonuyla. İkiletmeden fırlıyorum yataktan. Çayıma şeker atıyorum karıştırmadan erimesini izliyorum.”Koyma şu zıkkımı çayının içine şeker ne kadar zararlıymış biliyor musun” diyor yüzüme bakmadan. Ses etmiyorum onun yerine çay kaşığıyla çayımı karıştırmaya başlıyorum. Tık tık tık sesleriyle annemim sesini bastırmaya çalışıyorum. “Bugün Halime gelecek” diyor. “Kızı üniversite bitirmiş çok heyecanlı, öğretmen olmuş. Gördün mü bak baba yok başlarında kız okudu kurtardı kendini. Seninle aynı sınıfta mıydı o”
“Hımmm” diyorum ağzımda salatalık çiğnerken. Bir lokmacık sakatalık çiğnedikçe büyüyor ağzımda bir kilo oluyor sanki.
 “Kısır yapıver sen güzel yapıyorsun, ben de poğaçayla kurabiye yaparım.”
“Ben iyi değilim uyuyamıyorum” diyorum. Dinlemiyor bile.
“Hadi kalk anca yetişiriz”
Anne beni dinlemeyi ne zaman bıraktın diye kolundan tutup sarmak istiyorum ama susuyorum. Susmayı öğreneli o kadar uzun zaman oldu ki. Bu küçük şehirde susarak yaşlandık hepimiz. Anneme bakıyorum maviye çalan yeşil gözlerine, her daim çatık kaşlarına. Hamuru yoğurmaya başlamış bile. Yanına gidip sarılmak istiyorum kokusunu içime çekmek.

Ev doldu misafirle öğleden sonra. Halime teyze pek gururlu kızını övüp durdu geldiğinden beri. Öğretmen olmuş tayin bekliyorlarmış. Diğerleri kafa sallayarak dinliyorlar onu, bir yandan da ağızlarına poğaça tıkıştırmakla meşguller. Burnuma naylon çorap kokusu geliyor çürümüşlükle birlikte. Annem kaş göz ediyor oturduğum yerden. Oturup durma kalk çayları tazele demek bu. Mutfağa gidiyorum çay koymak için. Salona döndüğümde muhabbet değişmiş. Nevriye Teyze konuşmaya başlamış. Grubun en genci aynı zamanda en dedikoducusu. Annem onun ağzına düşeceğine bok çukuruna düş daha iyi diyor. Dinlemek istemesem de mecburen duyuyorum konuşulanları.
Ay kız bilmiyonuz olanları. Şerife var ya karşı mahallede onun kızı evlendiydi ya hani, he bildim baya zenginmiş kocası öyle diyorlar, zenginmiş evet ama kızı geri yollamışlar çeyizle birlikte, vay anam, nasıl olmuş, kız kimden öğrendin, sen de az değilsin Nevriye, daha yeni evlenmediler mi ayol, durun kız dinleyin hele, Şerife’nin kızı meğer kız başkasını seviyormuş, gerçek ortaya çıkınca yollamışlar geri, vay anam babam, dağlara taşlara, tövbe tövbe. Hepsi birden bir yandan poğaçaları ağzına tıkıştırırken diğer yandan cık cıklamakla meşgul şimdi. İğreniyorum o an hepsinden. Bu evden, bu mahalleden, bu şehirden, bu insanlardan iğreniyorum. Bir uyusam öyle bir uyusam ki bir daha uyanmasam diyorum içimden ama uyuyamıyorum ki.

“Sen ne zaman evlenecen kız” diye atılıyor Nevriye Teyze. Ağzımı açmadan annem atlıyor hemen benim yerime. “Aman hiç kimseyi beğenmiyor ki yok mu kız sende tanıdık şöyle boylu poslu zengin biri” “istediğin o olsun ablam sen yeter ki iste.” Hepsi aynı anda gülmeye başlıyor şimdi. Kahkahalarla gülüyorlar bense ağzımda kekremsi bir tat burnumda naylon çorap kalmış kokusu öylece duruyorum.

Akşam yemekte öğleden kalma kısırla poğaça yiyoruz tek kelime etmeden. Hep böyle mi yerdik yemekleri sessizce hatırlamıyorum. Babam gideli bir asır oldu sanki ama daha iki ay olmuş annem saymış günleri. Bulaşıkları yıkıyorum yemek sonrası annem televizyon başına geçiyor. En sevdiği dizisi varmış bu akşam. Bense odama geçiyorum perdeyi kapatırken karşıdaki inşaata bakıyorum daha bir milim yol kaydedememişler, hala kazıyorlar. Kapatıyorum perdeleri. Uzanıyorum yatağa tepemde saat tık tık tık ediyor. Belki uyurum bu gece diyorum ama hiç uykum yok. Bir uyusam öyle bir uyusam ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder