Gökdelenin
çatısından aşağı doğru bakarken üzerinde bulunduğu son anlarda ne hissetmesi
gerektiğini bilemiyordu. Üzülmeli miydi yoksa nihayet bunu yapabilecek cesareti
kendinde bulabildiği için sevinmeli miydi kararsızdı. Kafasını kaldırdı
gökyüzüne baktı. Gri, koyu kapkaranlık bir gökyüzü vardı. İçi bulandı. Tam o
anda kendi gibi acaba kaç kişi daha canına kıymak için beklemekteydi. Bir an o
insanları düşündü, onları oraya getirecek nedenleri. Bir insan neden kendi
canına kıymak isterdi, hangi nedenler onu buna iterdi. Yetersizlik derdi karısı
kuşkusuz. Yetersizsin sen işte, her zaman yetersiz oldun. Evlendiğimizde de
böyleydin hala böylesin. Annesi ne derdi peki. Biricik oğlunun burda gökdelenin
tepesinde son nefesini vermek için beklediğini bilse? Üzülürdü kuşkusuz sonuçta
ana yüreği dayanamaz, hele kendi anası asla dayanamaz biricik oğlunun
üzülmesine. Ama işte o amalar getirmemiş miydi bunu oraya. Paşam benim aslan
parçamlarıyla büyütülen bu koca insan yavrusu hayata, gerçek hayattaki
kurtların arasına karışınca görmüştü aslına korkak bir kediden farkı
olmadığını. Her an annesinin o bildik, tanıdık kokusuna sığınmak istemişti. Göğüslerine
kafasını yaslayıp hep yaptığı gibi orada avunmak. Ama hayat zordu, annesi yoktu
yanında, tek başına mücadele etmesi gerekiyordu önüne çıkan çakallarla, kurtlarla.
Düşüncelerinden
gelen telefonla sıyrıldı. Pantolonun cebinden çıkardı göz ucuyla baktı arayana.
Patronuydu. Sıkıntıyla üfledi. Son anda, hayatının son anında sesini duyması
gereken kişi o mu olmalıydı? Açıp açmama konusunda karasızdı. Çok değil beş
dakika sonra tüm bunları geride bırakıp gidecekti. Öyleyse ne gerek vardı
telefonu açmanın. Açmadı. Telefon susmadı bir daha aradı ısrarla. Açana kadar
bundan kurtuluş yok anlaşılan diye düşündü açayım da kurtulayım.
“Sezai
nerdesin oğlum. Senden istediğim raporları da hazırlamışsınız.”
“Hazırladım
Mehmet Bey. Dün gece mail attım.”
“Tamam
şimdi gördüm. Nerdesin sen.”
“Ben
biraz hastayım, yatıyorum, bugün gelemeyeceğim.”
“İyi.”
Diyerek kapatmıştı telefonu çalışanın nesi olduğunu sormadan. İyi bari bunu da
atlattık en azından benim arkamdan üzülüp ağlamayacak biri diye fısıldadı
telefonu gökdelenin çatısından aşağı doğru atarken. Kuş gibi hafifledi birden. Ben
de böyle düşeceğim kuş gibi, telefon nasıl düştüyse öyle. Aşağı baktı. İnsanlar
yollarda bir o yana bir bu yana savruluyordu. Hayat bildiğin gibiydi. O almasa
da akmaya devam edecek. İnsanlar üzülecek, kırılacak, yorulacak ama yine de
yollarına devam edecekti kuşkusuz.
“Bıktım
artık bu hayattan bıktım. Gidecek yerim yok, hayatta kimsem yok. Ne yapacağım bilmiyorum.”
O ses de nerden geliyor. Sezai kimin konuştuğunu anlamak için etrafına baktı. Tam
yanındaki duvarda beyaz elbise giymiş kırmızı saçlı bir kadından geliyordu ses.
Üzerine çıktığı duvardan atlayarak indi ve kadına doğru yürümeye başladı.
“Sen
de kimsin böyle?”
“Dur
atlama.”
“Yaklaşma
yoksa atlarım”
“Ben
Sezai. Şurdan atlamak için geldim. Beraber atlayalım istersen.”
“Komik
mi?”
“Değil
evet” Öyle demesine rağmen kadının ilgisini çekmeyi başarmıştı Sezai. Kadın da
duvardan atlayarak indi ve Sezai ile yere çömelerek oturdular. Sessizliği ilk
kadın bozdu.
“Sen,
sen neden atlayacaktın.”
“Bilmem,
sıkıldım hayattan.”
“Ne
demek sıkıldım. İnsan sıkıldı diye canına kıymaya kalkışır mı hiç.”
“Ya
sen.”
“Gidecek
yerim yok, işim, hayatım. Hepsi üst üste geldi.”
“Hep
öyle olur zaten.”
“Bana
gel istersen.”
“Komiksin.”
İkili bir süre hiç konuşmadan oturdular. Sanki kafalarında ikisi de ayrı ayrı ne
yapacağını bundan sonra ne olacağını tartıyor gibiydi. Karar vermek de kolay
olmamıştı ama uygulamak daha zordu sanki.
“Bir
kahve içmeye ne dersin?” Sezai aralarındaki sessizliği bozdu.
“Kahve
mi?”
“Evet
neden olmasın”
“Hadi
gidelim.”
“Hem
konuşuruz.”
“Konuşuruz.”
İkisi
birden aşağı, insanların arasına doğru yürürken hafiften bir yağmur başlamıştı.
Kadının elinden tuttu, tam düşecekken son anda yardım etti. Onun masmavi
gözlerinde ufacık bir umut ışığı yakaladı. Hayatı yaşamaya değer kılan en ufak
bir umut ışığı. Kadın kalktı, gülümsedi. Beraber hayata karıştılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder