Şair 35 yaş için yolun yarısı demiş.
Peki 35 yaş yolun yarısı isı 30 yaş yolun neresidir. Olgunluk çağı mı, yeni bir
başlangıç mı, yoksa dönüm noktası mı. Bence 30 yaş girmek girmek bir nevi dönüm
noktasıdır. Artık ne 18 yaşındaki kadar coşkulusundur hayata karşı ne de 20
lerindeki kadar toy. Bugüne kadar bir çok şey yaşamışsındır ama yaşadıklarının
az mı çok mu olduğuna kara veremiyorsundur. Geçmişteki yaşadıklarını tartıp
kendini tanıma vakti gelmiştir. Bir nevi farkındalık zamanı.
30 yaşınına girdiği gün Aslı bunları
düşünüyordu. O gün için plan yapmamıştı. Eve gidip uyumayı planlıyordu. Bütün gün
o kadar düşünmüştü ki beyni zonkluyordu artık. Sürekli olarak kendini,
hayatını, gerçekleşmeyen hayallerini düşünüyordu. Adeta otopsi masasına yatırıp
didik didik etmişti hayatını. Daha önce dokunmaya cesaret etmediği noktalarına
dokunmuş, tüm korkularını, cesaretsizliklerini masaya yatırmıştı. Bir cerrah
edasıyla incelemişti tüm bunları. Oysa geçen sene hiç böyle olmamıştı doğum
gününü çok coşkulu kutlamıştı. Tüm gece çılgınlar gibi eğlenmişti. Aslında o
zaman da mutlu değildi. Bir şeylerin ters gittiğini biliyordu ama çözemiyordu
neyin ters gittiğini. Görünürde çok mutlu olmasına rağmen huzursuzdu. İş hayatı
özel hayatı her şey çok güzel gidiyordu. Peki neydi sorun? Neden bu kadar
huzurdu? İşte geçen yılki huzursuzlukları bu yıl doğum gününde ortaya çıkmıştı.
Yatağa gitmeden önce bir bardak su
almak için mutfağa gitti. Buzdolabının kapağını açtı ve bomboş buzdolabına
bakıp gülümsedi. Kaç zamandır evde doğru dürüst yemek yapmıyordu. Dolap bomboştu.
Alışverişe çıkmalıyım diye düşündü. Soğuk suyu bardağına doldurup pencere
kenarında koltuğa oturdu. Evin en sevdiği köşesi burasıydı. Oraya oturur hayal
kurmayı çok severdi. Kaç zaman olmuştu hayal kurmayalı. Oysa eskidenden beri en
sevdiği şey hayal kurmaktı. Hayallerinde hep en inanılmaz şeyleri başarıyor,
inanılmaz yerlere gidiyordu. Hep çok mutlu hep çok başarılıydı hayallerinde. Gerçeğin
tam aksine. Gerçekte ise hayatın sıradan ritmine kapılıp gitmişti. Bir günün diğerinde farklı geçmediği işinde
günlerin geçiriyordu düşünmeden. O kadar alışmıştı ki bu rutine rahatlık alanı
içinde mutlu bile sayılabilirdi. Kendine bir çember çizmişti ve o çembere
kendini hapsetmişti. Evi ve işi arasındaki çember. O çember onun rahatlık
alanıydı orda nefes alıyor orda yaşıyordu ya da öyle zannediyordu. Kendini
kapana hapsetmiş oradan çıkış yok zannediyordu.
Yine her zamanki gibi iş çıkışı
işten çıkmış eve dönerken beklenmedik bişey oldu. Kendini sorgulamasına neden
olan bir olay. Hayat günlük ritminde akıp giderken beklenmedik bir şey oldu ani
kısa ama etkisi uzun sürecek. Öğle yemeği için iş yerinin yanındaki lokantaya
arkadaşlarıyla yemek yemeğe gitmişlerdi. Her zaman yaptıkları gibi yemek yemiş
yemeğin üstüne bol bol dedikodu yapmışlardı.
Birden karşısında duran aynaya baktı kendi suretine. Aynadan kendine
yansıyan sureti çok şaşırtmıştı onu. Gözlerine baktı ani kısacık bir an yetti. Daha
fazla bakamadı çevirdi gözlerini aynadan. Aynada feri kaçmış göz onun muydu,
yada parlaklığını yitirmiş cilt, mutsuz bakışlar onun muydu. Aynada gördüklerine
inanamadı sanki biri bıçak saplamıştı yüreğine. Yemek boyunca tek bir laf bile
etmedi. İşe döner dönmez soluğu tuvalette aldı. Aynada uzun uzun kendini
inceledi. Her sabah ayna karşısında makyaj yaparken aynaya bakardı. Ama ne
zamandı hiç yüzüne bakmamıştı demek ki ne kadar kendine yabancılaştığını fark edememişti. Nefes
alamıyordu duvarlar üstüne üstüne geliyordu sanki. Nasıl olup yıllar bu kadar
hızlı akıp gitmiş di de fark edememişti. Akan zamanı durdurmak mümkün olmuyordu
belki ama bu kadar da hızlı aktığına inanamıyordu. Ellini yüzünü yıkadı
sakinleşmeye çalıştı. Öğleden sonra işte hiçbir şeye odaklanamadı. Aklı fikri
hayatındaydı. Ne yapmıştı kendine böyle. Mesai bittikten sonra eve gitti yatağa
attı kendini ve uzun uzun düşündü.
Şimdi 30. Yaş gününde tek başına evinde
en çok sevdiği koltuktan oturup hayatını düşünürken yol ayrımına geldiğini fark
etti. Ya bu şekilde hayat sabun gibi ellerinin arasında kayıp gidecekti ya da
kendisinin faklına varıp hayallerinin peşinden koşacaktı. Yeni bir hayat vardı
önünde. Yarın ilk iş zincirlerimden kurtulmalıyım diye düşündü koltukta uykuya
dalarken.
Kanat takıp uçmak 30'undan sonra başlıyor gerçekten de,insan kendine haz veren şeyleri keşfettikçe şeffaf bir dünyanın mutluluk kanallarında uçuyor.Aslı da o zincirlerden kurtulabilmiştir o farkındalıktan sonra sanırım...
YanıtlaSilBlog ve ilk yazı muhteşem bir karşılama oldu ilk ziyaretçilere,yüreğine sağlık güzel insan...
http://blog.ordek.me/paket/ ben de beklerim :)
YanıtlaSil