22 Haziran 2012 Cuma

30 Yaş


                                        30  Yaş


® photo from winterdove

            Şair 35 yaş için yolun yarısı demiş. Peki 35 yaş yolun yarısı isı 30 yaş yolun neresidir. Olgunluk çağı mı, yeni bir başlangıç mı, yoksa dönüm noktası mı. Bence 30 yaş girmek girmek bir nevi dönüm noktasıdır. Artık ne 18 yaşındaki kadar coşkulusundur hayata karşı ne de 20 lerindeki kadar toy. Bugüne kadar bir çok şey yaşamışsındır ama yaşadıklarının az mı çok mu olduğuna kara veremiyorsundur. Geçmişteki yaşadıklarını tartıp kendini tanıma vakti gelmiştir. Bir nevi farkındalık zamanı.

            30 yaşınına girdiği gün Aslı bunları düşünüyordu. O gün için plan yapmamıştı. Eve gidip uyumayı planlıyordu. Bütün gün o kadar düşünmüştü ki beyni zonkluyordu artık. Sürekli olarak kendini, hayatını, gerçekleşmeyen hayallerini düşünüyordu. Adeta otopsi masasına yatırıp didik didik etmişti hayatını. Daha önce dokunmaya cesaret etmediği noktalarına dokunmuş, tüm korkularını, cesaretsizliklerini masaya yatırmıştı. Bir cerrah edasıyla incelemişti tüm bunları. Oysa geçen sene hiç böyle olmamıştı doğum gününü çok coşkulu kutlamıştı. Tüm gece çılgınlar gibi eğlenmişti. Aslında o zaman da mutlu değildi. Bir şeylerin ters gittiğini biliyordu ama çözemiyordu neyin ters gittiğini. Görünürde çok mutlu olmasına rağmen huzursuzdu. İş hayatı özel hayatı her şey çok güzel gidiyordu. Peki neydi sorun? Neden bu kadar huzurdu? İşte geçen yılki huzursuzlukları bu yıl doğum gününde ortaya çıkmıştı.
            Yatağa gitmeden önce bir bardak su almak için mutfağa gitti. Buzdolabının kapağını açtı ve bomboş buzdolabına bakıp gülümsedi. Kaç zamandır evde doğru dürüst yemek yapmıyordu. Dolap bomboştu. Alışverişe çıkmalıyım diye düşündü. Soğuk suyu bardağına doldurup pencere kenarında koltuğa oturdu. Evin en sevdiği köşesi burasıydı. Oraya oturur hayal kurmayı çok severdi. Kaç zaman olmuştu hayal kurmayalı. Oysa eskidenden beri en sevdiği şey hayal kurmaktı. Hayallerinde hep en inanılmaz şeyleri başarıyor, inanılmaz yerlere gidiyordu. Hep çok mutlu hep çok başarılıydı hayallerinde. Gerçeğin tam aksine. Gerçekte ise hayatın sıradan ritmine kapılıp gitmişti.  Bir günün diğerinde farklı geçmediği işinde günlerin geçiriyordu düşünmeden. O kadar alışmıştı ki bu rutine rahatlık alanı içinde mutlu bile sayılabilirdi. Kendine bir çember çizmişti ve o çembere kendini hapsetmişti. Evi ve işi arasındaki çember. O çember onun rahatlık alanıydı orda nefes alıyor orda yaşıyordu ya da öyle zannediyordu. Kendini kapana hapsetmiş oradan çıkış yok zannediyordu.
            Yine her zamanki gibi iş çıkışı işten çıkmış eve dönerken beklenmedik bişey oldu. Kendini sorgulamasına neden olan bir olay. Hayat günlük ritminde akıp giderken beklenmedik bir şey oldu ani kısa ama etkisi uzun sürecek. Öğle yemeği için iş yerinin yanındaki lokantaya arkadaşlarıyla yemek yemeğe gitmişlerdi. Her zaman yaptıkları gibi yemek yemiş yemeğin üstüne bol bol dedikodu yapmışlardı.  Birden karşısında duran aynaya baktı kendi suretine. Aynadan kendine yansıyan sureti çok şaşırtmıştı onu. Gözlerine baktı ani kısacık bir an yetti. Daha fazla bakamadı çevirdi gözlerini aynadan. Aynada feri kaçmış göz onun muydu, yada parlaklığını yitirmiş cilt, mutsuz bakışlar onun muydu. Aynada gördüklerine inanamadı sanki biri bıçak saplamıştı yüreğine. Yemek boyunca tek bir laf bile etmedi. İşe döner dönmez soluğu tuvalette aldı. Aynada uzun uzun kendini inceledi. Her sabah ayna karşısında makyaj yaparken aynaya bakardı. Ama ne zamandı hiç yüzüne bakmamıştı demek ki ne kadar  kendine yabancılaştığını fark edememişti. Nefes alamıyordu duvarlar üstüne üstüne geliyordu sanki. Nasıl olup yıllar bu kadar hızlı akıp gitmiş di de fark edememişti. Akan zamanı durdurmak mümkün olmuyordu belki ama bu kadar da hızlı aktığına inanamıyordu. Ellini yüzünü yıkadı sakinleşmeye çalıştı. Öğleden sonra işte hiçbir şeye odaklanamadı. Aklı fikri hayatındaydı. Ne yapmıştı kendine böyle. Mesai bittikten sonra eve gitti yatağa attı kendini ve uzun uzun düşündü.

            Şimdi 30. Yaş gününde tek başına evinde en çok sevdiği koltuktan oturup hayatını düşünürken yol ayrımına geldiğini fark etti. Ya bu şekilde hayat sabun gibi ellerinin arasında kayıp gidecekti ya da kendisinin faklına varıp hayallerinin peşinden koşacaktı. Yeni bir hayat vardı önünde. Yarın ilk iş zincirlerimden kurtulmalıyım diye düşündü koltukta uykuya dalarken.

2 yorum:

  1. Kanat takıp uçmak 30'undan sonra başlıyor gerçekten de,insan kendine haz veren şeyleri keşfettikçe şeffaf bir dünyanın mutluluk kanallarında uçuyor.Aslı da o zincirlerden kurtulabilmiştir o farkındalıktan sonra sanırım...

    Blog ve ilk yazı muhteşem bir karşılama oldu ilk ziyaretçilere,yüreğine sağlık güzel insan...

    YanıtlaSil
  2. http://blog.ordek.me/paket/ ben de beklerim :)

    YanıtlaSil