Ben Ersin. Dün itibariyle öldüm. Fiziken ölmedim ama ruhum öldü Ali’yle
birlikte. Alim öldü, yiğidim, canım gitti. Artık yaşamak neye yarar. Aldığım nefesin
ne faydası var, artık nefes bile almak istemiyorum. Günlerdir yataktan
çıkmıyorum, durmadan ağlıyorum. Ağlıyorum uyuyorum, uyanıyorum ağlıyorum, sonra
uyuyorum uyanıyorum ağlıyorum. Günlerim bu şekilde geçiyor. Bugün zorlukla
ayağa kaldım çay demledim Alim için, o çok severdi çayı. Ne zaman kavga etsek
gel çay demledim beraber içelim soğutma
çayını diyerek gönlümü alırdı. Onu o kadar özlüyorum ki. Onun için içiyorum bu
çayı en sevdiği kırmızı kupaya koydum içine bir dilim limon attım. Tam alimin
sevdiği gibi. Üstümde onun pijamaları var o gittiğinden beri öldü demeye dilim
varmıyor hala kabullenemiyorum. Bu pijamaları hiç yıkamak istemiyorum alimin
kokusu sinmiş üstüne hiç gitmesin istiyorum. Hiç bırakmasın beni o mis gibi
baharatlı kendine has kokusu. En sevdiğim boynundan öperken aldığım mis kokusu.
Bu sabah annem geldi. Çok üzülüyormuş benim için, kendimi toparlamam
lazımmış, babam da çok üzülüyormuş benim için. Bu yapılan barbarlıkmış, beni
çok seviyorlarmış, istediğim zaman onlarla yaşamaya devam edebilirmişim. Hiçbir şey
söyleyemedim. Ne söyleyebilirim ki hangi sözcük şu an yaşadığım acıyı tarif
edebilir, kalbimin lime lime olup Alimle birlikte toprağa gömüldüğünü nasıl
anlatabilirim, nefes almanın her dakika ne kadar zor olduğunu nasıl
anlatabilirim. Hem ben bu evi terk etmek istemiyorum. Evin her yanında Alimin
hatırası var. Burası bizim aşk mabedimiz nasıl terk ederim burayı. Bu evin
her yerini kendi ellerimizle yaptık. Beraber yuva yaptık bu evi.
Mesela bu çay içtiğim kırmızı kupa Alimin en sevdiği kupası. Bu kupa tesadüf
eseri en sevdiğim kitapçıda karşımıza çıkmıştı. İlk ben gördüm Alim sever diye
hemen aldım. Bu orta sehpayı kendi ellerimle yaptım, sadece orta sephayı değil
kitaplığımızı, yemek masamızı, yatağımızı, gardrobumuzu hepsini ben yaptım. Marangozum
ben, çocukluktan beri işim bu. Ağaçları oymak,
onlara ruh vermek benim işim. Ellerime hayrandı Alim. Senin ellerin bana can
verdi diyordu bana nasıl cansız ağaçlara can veriyorsan bana da öyle can
verdin. Çok hassastı Alim, çok iyiydi, çok sakindi, beni daha iyi bir insan
yapmıştı. Böyle olması gerekmiyordu.
Ben herkesten farklı olduğumu altı yaşında fark etmiştim. Daha doğrusu
annem fark etti ama beni değiştirmeye hiç çalışmadı olduğu gibi kabul etti. Bu dünyadaki
en büyük şans seni karşılıksız seven, olduğu gibi kabul eden bir anne bana
göre. Alimin farklı olduğunu benim gibi olduğunu ilk görüşte anladım. Beş yıl
önceydi, işten çıkışta her zaman takıldığım bara gidip biraz kafa dağıtmak
istedim biramı aldım yudumlarken Ali’yle göz göze geldik. Ben onu tanıdım o beni
tanıdı bakışlarımız buluşunca. Sanki yıllardır birbirimizi arıyor gibiydik.
-Hoşgeldin hayatıma dedim hoşbulduk dedi.
- Nerelerdeydin dedim seni arıyordum bunca zamandır dedi.
- Çok bekledim seni dedim kusura bakma yanlış yollara saptım dedi.
- Olsun iyiki geldin dedim iyiki geldim dedi.
- Al yüreğim senindir dedim benim evim senin yanın dedi.
Hiç konuşmadan anlaştık. O geceden
bu zamana kadar hiç ayrılmadık.
Nasıl kıydılar yiğidime, nasıl böyle vahşi olabildiler aklım almıyor. Oysa
Alim hep anlatmıştı bana babasının onu hiç kabullenemediğini. O yüzden Kanada’ya
gitmek istiyordu. Biliyordu içten içe başına gelecekleri. O aile konusunda benim kadar şanslı değildi. Küçük
bir kasabada koymuş Alim. Baba memur, anne ev hanımı. Ali’den büyük üç ablası var aile erkek çocuk
istemiş. Ailenin tek umudu babasının gözbebeği Ali. Okuyacak büyük adam olacak
en baştan Ali’ye kodlanan gerçek bu. Hep farkında bişeylerin ters gittiğinin,
kendinde birşeylerin farklı olduğunun, ama anlamlandıramıyor bir türlü. Ayıplarla
günahlarla büyütülmüş, bedenini bile doğru dürüst tanımıyor. Dokunmak ayıp
günah. Aman yanarsın. Ancak üniversite okumak için İstanbul’ a geldiğinde kendi
gibi insanlar olduğunu görüyor seviniyor Ali. Ben tek değilmişim dünyada, benim
gibi insanlar da varmış diye düşünüyor. Benimle tanışıyor sonra ikimizin de
hayatı değişiyor.
Bağırmak çağırmak, yıkıp dökmek istiyorum içimdeki öfkeyle başka nasıl başa
çıkarım bilmiyorum. Çayımdan bir yudum alıyorum içmek için zorluyorum kendimi
sırf Alimin hatırası için. Hiçbir tat alamıyorum. Hiçbir şey zevk vermiyor artık.
Bir yanım bitir bu işi biran önce Ali’nin yanına git diyor bir yanım ise dayan
Ali’nin adı için savaş diyor. Napacağımı hiç bilemiyorum. Tek istediğim önce
hikayemizi anlatmak. Belki hikayemizi okuyan insanlar bizim de normal insanlar
gibi sevebileceğimize inanırlar.
Çok etkileyici bir yazı ve akıcı bir anlatım... Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
Sil