9 günlük tatil bitti ve eve döndük mecburen. Kalbim her ne kadar Ege’ de
kalmış olsa da istemeye İstanbul’a döndük ve iş başına geçtim geçmesine de
sabahtan beri hiçbir şekilde adapte olamıyorum. Bünye alışık değil tabi 9
yıllık bankacılık hayatımda ilk defa bir bayram öncesi ve sonrası izin alarak
uzun bir tatil yaptım. Malum çoğunluk 9 günlük tatilin keyfini çıkarırken biz
bankacılar her daim çalışır, gece, gündüz, tatil demez çalışırız, sizler için
varız. (Tabi tabi) arife günü herhangi bir banka şubesine gidin bakın upuzun
kuyruklar, birbiriyle kavga eden insanlar görmeniz muhtemeldir. Çünkü canım
yurdum insanı her şeyi son güne bırakmak konusunda dünya birincisidir.
Faturaların daha ödenmesine 10 gün olan emekli, tonton amca faturasını yatırmak
için illaki arife günü gelir.
---Kızım benim
faturaları ödeyiver
--- Amca bunun
gününe daha var. (Bugün gelmen şart mıydı, kalabalığı görmüyor musun )?
-- Olsun kızım
bayrama borçlu girmeyelim.
-- Otomatik
ödeme yapalım, her ay böyle uğraşmayın.
-- Aa hayatta olmaz.
Ödenmez falan ben bugüne kadar hiç geciktirmedim. Hem ne işim var gelir öderim.
(Senin işin yok da bize kalabalık oluyor her ay)
-- Tamam siz
bilirsiniz. (O esnada daha gelecek müşterileri bekleyen çalışanın malum
yerlerinden ateş fışkırmaktadır.)
Bunun gibi bir
sürü diyalog yaşanır uzun tatil öncesi şubelerde. Neyse ki bunlardan artık çok
uzağım.
Sabah işe zor geldim resmen. Önce sabah gazeteleri okudum memlekette ben
yokken bir değişiklik var mı diye. Artık ne gibi bir değişiklik bekliyorsam
tabiki her şey aynı bıraktığım gibi. Şiddet, kaos, saygısızlık, sevgisizlik
ülkenin iliğine kemiğine işlemiş vaziyette.
Sevgisizlik ve
saygısızlık mevzusu çok derin ve deşilmesi gereken, üzerinde uzun saatler
konuşulması gereken bir konu bence. Tatilde net bir şekilde gördüğüm kadarıyla
artık kimsenin bir başkasına ne tahammülü ne de saygısı var. İnsanların kendine
saygısı var mı ondan bile emin değilim artık ki bu insanların başkasına, doğaya
saygısı olsun. Yaklaşık 20 yıldır her sene aynı yerde tatile giderim, ilk defa
bu sene bu kadar büyük bir kalabalık gördüm. Deniz, plaj insan kaynıyordu
resmen. Çoğunluğu da günübirlik yakın yerlerden gelen tatilciler. Tamam, gelin
kimse gelmeyin demiyor ama bari pisliğinizi temizleyin. Kimse sizin
pisliğinizi, çöpünüzü temizlemek zorunda değil. Adım başı çöp tenekesi var ama
yok illa o çöpler yere atılacak, çünkü yürümek çok zor, çöpleri yer bırakmak
çok kolay. Kolay yol varken neden zor olanı tercih edelim değil mi?
Tatilde en
sevdiğim şeylerin başında kitap okumak gelir. Kitap okumak zaten hayatta en
sevdiğim şey açık ara. Bırakın beni saatlerce, günlerce bıkmadan usanmadan
okuyabilirim ama kurumsal kölelik Buna izin vermiyor maalesef. Okumak neymiş
çalış köle, yapılacak işler, bitirilmesi gereken analizler var neyine okumak.
Her tatilde kurumsal kölelikten kurtulma hayalleri kurarım denize bakarken. bu
yaz da gelenek değişmedi ve tamamen özgür olduğum, kendim olabildiğim bir
hayatın hayalini kurdum. Basmışım istifayı,
yeter demişim başlarım işinize, kırmışım zincirlerimi, derin bir oh
çekmişim, deniz kokusunu içime çekmişim. Ohhhhh.. Dünya varmış, yaşamak
güzelmiş desem. Az kaldı … (Hayaller ve gerçekler) Doğadan böyle uzaklaşıp,
kendimizi betona kapatıp sonra da neden iç sıkıntım hiç bitmiyor diye sormak
biz insanlara özgü bir sorun. Toprak
üstünde yoga yaptım, zeytin ağacının altında meditasyon yaptım, ağaçla
bütünleştim, burada ağaçla birlikte kök salsam diye düşündüm. 1 hafta bile olsa
hayatı yavaşlattım, içime döndüm, kendimi sorguladım, unuttum kendi sesimi
dinledim. Çok iyi geldi.
Tatilde sadece
hayal kurmadım aynı zamanda içsel sorgulama da yaptım. Ben neden böyleyim,
hayatım nasıl gidiyor, nasıl gitmeli, hayallerim nerde ben neredeyim? Bir sürü soruyla içim içimi yedi. Bu soruları sormamda bana Kurtlarla Koşan
Kadınlar kitabının etkisi çok büyük oldu. Hayatımda bugüne kadar hiçbir kitap
beni bu kadar etkileyip derinden sarsmamıştı. Sanki içimi havalandırdı, içimde
olan bütün taşlar yerinden oynadı ve hiçbir taşı eski yerine oturtamıyorum şu
an. Bildiklerimi unuttum, bilmediklerimi öğrendim. Mevlana‘nın çok güzel bir
sözü var “ Hayatının alt üst olmasından korkuyorsun, ya altını üstünden daha
çok seversen.” Bazen galiba hayatı alt
üst etmek, yeni sözler söylemek gerekiyor. Kitabın bendeki etkileri çok oldu,
birazcık kafamı toparladıktan sonra uzun uzun anlatmayı düşünüyorum.
Bu sene tatil yapmayan biri olarak yine bir 9 günlük tatil molası olmuş size ve evet O çevreyi kirletenlerin hepsinin evlerine gidip tüm çöpleri halılarının üstüne dökmek gibi bir arzu var içimde evleri acaba nasıldır diye düşünüyorum....
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Aynı düşünce bende de var. Yarın aynı yere geleceğini bile bile kirletmek hangi mantığa sığıyor çok merak ediyorum.
YanıtlaSilZihniyet şu aslında benim evim temiz olsun dışarısı atfedersiniz Mokk götürsün önemli değil Sonra avrupalı gibi olamıyoruz aslında vatanım cennet ama bilinç düzeyi o kısım işte tartışılır ben teşekkür ederim cevap verdiğiniz için ....
Sil