11 Temmuz 2016 Pazartesi

Tatil Hiç Bitmese Olur Mu?

9 günlük tatil bitti ve eve döndük mecburen. Kalbim her ne kadar Ege’ de kalmış olsa da istemeye İstanbul’a döndük ve iş başına geçtim geçmesine de sabahtan beri hiçbir şekilde adapte olamıyorum. Bünye alışık değil tabi 9 yıllık bankacılık hayatımda ilk defa bir bayram öncesi ve sonrası izin alarak uzun bir tatil yaptım. Malum çoğunluk 9 günlük tatilin keyfini çıkarırken biz bankacılar her daim çalışır, gece, gündüz, tatil demez çalışırız, sizler için varız. (Tabi tabi) arife günü herhangi bir banka şubesine gidin bakın upuzun kuyruklar, birbiriyle kavga eden insanlar görmeniz muhtemeldir. Çünkü canım yurdum insanı her şeyi son güne bırakmak konusunda dünya birincisidir. Faturaların daha ödenmesine 10 gün olan emekli, tonton amca faturasını yatırmak için illaki arife günü gelir.

---Kızım benim faturaları ödeyiver
--- Amca bunun gününe daha var. (Bugün gelmen şart mıydı, kalabalığı görmüyor musun )?
-- Olsun kızım bayrama borçlu girmeyelim.
-- Otomatik ödeme yapalım, her ay böyle uğraşmayın.
-- Aa hayatta olmaz. Ödenmez falan ben bugüne kadar hiç geciktirmedim. Hem ne işim var gelir öderim. (Senin işin yok da bize kalabalık oluyor her ay)
-- Tamam siz bilirsiniz. (O esnada daha gelecek müşterileri bekleyen çalışanın malum yerlerinden ateş fışkırmaktadır.)

Bunun gibi bir sürü diyalog yaşanır uzun tatil öncesi şubelerde. Neyse ki bunlardan artık çok uzağım.

Sabah işe zor geldim resmen. Önce sabah gazeteleri okudum memlekette ben yokken bir değişiklik var mı diye. Artık ne gibi bir değişiklik bekliyorsam tabiki her şey aynı bıraktığım gibi. Şiddet, kaos, saygısızlık, sevgisizlik ülkenin iliğine kemiğine işlemiş vaziyette.
Sevgisizlik ve saygısızlık mevzusu çok derin ve deşilmesi gereken, üzerinde uzun saatler konuşulması gereken bir konu bence. Tatilde net bir şekilde gördüğüm kadarıyla artık kimsenin bir başkasına ne tahammülü ne de saygısı var. İnsanların kendine saygısı var mı ondan bile emin değilim artık ki bu insanların başkasına, doğaya saygısı olsun. Yaklaşık 20 yıldır her sene aynı yerde tatile giderim, ilk defa bu sene bu kadar büyük bir kalabalık gördüm. Deniz, plaj insan kaynıyordu resmen. Çoğunluğu da günübirlik yakın yerlerden gelen tatilciler. Tamam, gelin kimse gelmeyin demiyor ama bari pisliğinizi temizleyin. Kimse sizin pisliğinizi, çöpünüzü temizlemek zorunda değil. Adım başı çöp tenekesi var ama yok illa o çöpler yere atılacak, çünkü yürümek çok zor, çöpleri yer bırakmak çok kolay. Kolay yol varken neden zor olanı tercih edelim değil mi?

Tatilde en sevdiğim şeylerin başında kitap okumak gelir. Kitap okumak zaten hayatta en sevdiğim şey açık ara. Bırakın beni saatlerce, günlerce bıkmadan usanmadan okuyabilirim ama kurumsal kölelik Buna izin vermiyor maalesef. Okumak neymiş çalış köle, yapılacak işler, bitirilmesi gereken analizler var neyine okumak. Her tatilde kurumsal kölelikten kurtulma hayalleri kurarım denize bakarken. bu yaz da gelenek değişmedi ve tamamen özgür olduğum, kendim olabildiğim bir hayatın hayalini kurdum. Basmışım istifayı,  yeter demişim başlarım işinize, kırmışım zincirlerimi, derin bir oh çekmişim, deniz kokusunu içime çekmişim. Ohhhhh.. Dünya varmış, yaşamak güzelmiş desem. Az kaldı … (Hayaller ve gerçekler) Doğadan böyle uzaklaşıp, kendimizi betona kapatıp sonra da neden iç sıkıntım hiç bitmiyor diye sormak biz insanlara özgü bir sorun.  Toprak üstünde yoga yaptım, zeytin ağacının altında meditasyon yaptım, ağaçla bütünleştim, burada ağaçla birlikte kök salsam diye düşündüm. 1 hafta bile olsa hayatı yavaşlattım, içime döndüm, kendimi sorguladım, unuttum kendi sesimi dinledim. Çok iyi geldi.

             Tatilde sadece hayal kurmadım aynı zamanda içsel sorgulama da yaptım. Ben neden böyleyim, hayatım nasıl gidiyor, nasıl gitmeli, hayallerim nerde ben neredeyim?  Bir sürü soruyla içim içimi yedi.  Bu soruları sormamda bana Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabının etkisi çok büyük oldu. Hayatımda bugüne kadar hiçbir kitap beni bu kadar etkileyip derinden sarsmamıştı. Sanki içimi havalandırdı, içimde olan bütün taşlar yerinden oynadı ve hiçbir taşı eski yerine oturtamıyorum şu an. Bildiklerimi unuttum, bilmediklerimi öğrendim. Mevlana‘nın çok güzel bir sözü var “ Hayatının alt üst olmasından korkuyorsun, ya altını üstünden daha çok seversen.”  Bazen galiba hayatı alt üst etmek, yeni sözler söylemek gerekiyor. Kitabın bendeki etkileri çok oldu, birazcık kafamı toparladıktan sonra uzun uzun anlatmayı düşünüyorum.


3 yorum:

  1. Bu sene tatil yapmayan biri olarak yine bir 9 günlük tatil molası olmuş size ve evet O çevreyi kirletenlerin hepsinin evlerine gidip tüm çöpleri halılarının üstüne dökmek gibi bir arzu var içimde evleri acaba nasıldır diye düşünüyorum....

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim. Aynı düşünce bende de var. Yarın aynı yere geleceğini bile bile kirletmek hangi mantığa sığıyor çok merak ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zihniyet şu aslında benim evim temiz olsun dışarısı atfedersiniz Mokk götürsün önemli değil Sonra avrupalı gibi olamıyoruz aslında vatanım cennet ama bilinç düzeyi o kısım işte tartışılır ben teşekkür ederim cevap verdiğiniz için ....

      Sil