Hale
sabah evden aceleyle çıkarken anahtarlarını almayı unuttuğunu fark etmemişti
bile. Çantası alıp hızlıca kapıyı çekip çıkarken aklındaki tek düşünce serviste
birazcık uyumaktı. Ama öyle olmadı. Bazen işler planladığın gibi
gitmez. Hem zaten dememişler mi hayatı planların değil başına gelenler belirler
diye öyle miydi o söz her neyse canım işte o gün Hale için başına zincirleme
olayların geldiği tuhaf bir gün oldu. Hızlıca apartmandan çıkıp servise doğru
koşarken sağ ayağını burktu ve en sevdiği ayakkabısının topuğu oracıkta
kırılıverdi. Ayakkabısıyla uğraşırken servis çekip gitti. Her şey o an değişti.
O farkında değildi henüz. Beş dakikalık gecikmenin hayatında ne gibi olayları
tetikleyeceğinin. En iyisi eve çıkıp ayakkabılarımı değiştirmek diyerek eve
yöneldi, kapının önünde bir süre çantasından anahtarlarını aradı, ceplerine
baktı yoktu işte kapıyı çekip çıkmış anahtarı almayı unutmuştu. Geldi mi zaten
üst üste gelir hepsi bıktım diye söylenirken yan komşusu kapı açarak geç kaldım
acele etmeliyim dedi ve çıktı. Yanında geçip giderken onun arkasından
bakakaldı. Biraz önce o da aynı şekilde geç kaldım diyerek evden çıkmamış
mıydı? Saate baktı çoktan işe geç kalmıştı bile. Telefonu çıkarıp taksiyi
aradı, bu saate doğal olarak tüm taksiler doluydu. En erken yarım saat sonra
gelir duraktaki ses. Sanki uykudan uyanamamış gaipten gelen garip, hırıltılı
bir ses tonuyla konuşuyordu. “Pardon siz de mi geç kaldınız? İsterseniz sizi
bırakabilirim.” Biraz önce aceleyle çıkan yan komşusuydu. Şimdiye kadar selamlaşmaktan
öteye gitmemişlerdi. Zahmet olmasın size şimdi diyecek oldu ama adam çoktan
kapıyı açmış onu beklemekteydi. Bir anlık tereddütten sonra arabaya bindi.” O
zaman bineyim bari. Çok teşekkür ederim. Zahmet oldu” gibisin bir şeyler
zırvaladı ağzından. Adam ise Hale’nin ne dediğini umursar bir hali yoktu. Fonda
çalan müziğe eşlik etmekle meşguldü. O da ayıp olmasın diye adama eşlik etmek
istedi ama daha önce hiç duymamıştı çalan şarkıyı. Bir müddet konuşmadan
ilerlediler. Adam kadının nereye gideceğini sormamıştı bile daha önce hiç
konuşmamışlardı da. Şehrin kalabalığına doğru ilerlerken yemyeşil kanatları
olan küçük bir kelebek geçti önlerinden. “Kelebeğe bak ne güzelmiş” demesine
kalmadan çoktan gözden kaybolmuştu. “Ben hep küçükken kuş gözlemcisi olmak
istemişti” dedi adam çok uzaklardan gelen bir ses tonuyla. Taksi durağındaki
sese ne kadar benziyor diye düşündü Hale cevap vermeden. Adamın hiç cevap
bekler gibi bir hali yoktu ama yine de öylesine ortalığa konuşmuşa
benzemiyordu. “Kuş gözlemcisi ilginçmiş ben de astronot olmak isterdim şimdi
ise bankacı oldum” diye cevapladı.
“Bankacı
mısın hiç bankacıya benzer bir tipin yok?”
“Bankacılar
nasıl olur ki?”
“Ne
bileyim. Sen söyle nasıl birisin?”
“Eğlenmeyi,
gezmeyi severim, yeni yerler görmeyi, yeni tatlar denemeyi.”
“Tam
klasik beyaz yakayım desene. Senin de diğer kurumsal kölelerden farkın yok o
zaman.” Hale içinde yükselen öfke dağına engel olmak istercesine ellerini
yumruk yaparak sustu ve adama cevap vermedi. Bir müddet sessizlikten sonra
“Tamam
kızma öyle demek istemedim anladın sen işte beni. Hani şu tipler var ya
ellerindeki karton bardaktan kahve içmeden ayılamayan sonra tüm gün toplantıdan
toplantıya koşturup yine bir iş beceremeyen. Tek amacı yediği pahalı yemeği,
yaptığı tatili, aldığı arabayı diğerlerine göstermek olan tipler işte. Eminim
sen öyle değilsindir.” Hale adam konuşurken ona hak vermekle beraber içten içe
sinir olmuştu.
“Sen
çok mu farklısın sanki. Ne alıp veremediğiniz var bizimle anlamadım ki. Bu
hayat böyle ben mi seçtim. Ben seçmiş gibi görünebilirim ama koşullar o şekilde
gelişti ben de bu işe girdim. Başka seçenek olsaydı hayatım farklı olabilirdi?”
“Ne
olabilirdi mesela. Ne yapmak isterdin de yapamadın. Koşullar engel oldu buna?”
“Şimdi
burada konuşmak istemiyorum sizinle. İşyerime geldik sayılır. Teşekkür ederim
beni buraya kadar getirdiğiniz için.”
“Tamam
konuşmak istemiyorsan zorlamam seni. Sen sorgulama hayatını. Git çalış ne için
çalıştığını bilmeden, emeğinin karşılığını tam olarak almadan. Emek nedir onu
bile düşünmemişsindir şimdiye kadar eminim. Düşünme, sorgulama, sakın soru
sorma. Böyle devam et. Burası iyi mi? Tam sizinkilerin sevdiği kahvecinin önü.
Giderken kahve almayı unutma.” Hale tek kelime etmeden arabadan indi. Hadsiz,
ukala, soru sormaymış, sen kimsin acaba, benim hayatımla ilgili ne biliyorsun
ki karışıyorsun diye söylenerek çok sevdiği kahveciye doğru yürüdü.