Bilseydim
ağzımdan çıkan her kelimenin bir kehanet gibi gerçekleşeceğini çok daha
dikkatli olurdum ama nereden bileyim. Şule rakı makasından diğer arkadaşlarının
gidip geriye bir tek Selim kalmışken ona söylediği son sözler bunlardı. Selim
içtiği dublelerin bulanık kafasından olsa gerek karşısındaki kadının ne
dediğine hiç odaklanmadı. Onun gözleri kadının beyaz bluzunun saklayamadığı iri
göğüslerindeydi. Bu gece acaba benim evde biter mi diye düşünmekten kendini
alamıyordu. En nihayetinde bu saçma sohbet bir noktada bitecek ve eve gitmek
isteyeceklerdi. İşte o anı bekliyordu Selim. Ama buluştukları her gece gibi o gece
de boşa bekliyordu. Aklına aniden dünyanın en yaratıcı fikri gelmiş ve onu
kaçırmak istemiyormuşçasına birden bağırarak kalktı Şule. Eve gitmeliyim,
acilen eve gitmeliyim, eve gelmiş olabilir, ya beni göremezse, onu terk
ettiğimi düşünürse, hemen gitmeliyim. Seni ben bırakırım demeye kalmadan
arkasında terle karışık ucuz parfüm kokusu bırakarak gitti kadın. Adam ise
arkasından gün boyu beklemekten ekşimiş koku burnuna gelince yüzünü
buruşturarak kadehin dibinde kalan son yudum rakıyı yuvarladı. Herkes birer
birer giderken o geride kalmıştı masada. Eve gitmek lazım çocuk beni görmeden
uyuyamıyor, hanım bekler, dokuza kadar izin aldım gitmem lazım, hadi öptüm çok
yoğunum, yarın sabah çok acil toplantım olmasa kalırım ama işler biliyorsun hiç
bitmez, yarın iş toplantım var sabah yola çıkmam lazım şimdi eve git bu saatte
daha valiz hazırlamam lazım. Bin bir türlü bahane dinlemişti sırasıyla. Bir tanesi
de adam gibi çıkıp bu buluşmaya gelmek istemiyorum, hepinizden bıktım, bok kafalı
heriflersiniz diyemediği için her ayın son cuması buluşmaya devam ediyorlardı. Kutsal
Cuma. Aman ne kutsal diye söylendi.
“Kutsala
küfretme”
“Pardon.”
“Kutsala
küfretme diyorum çarpılırsın.”
“Sana
ne be kadın. Git işine. Sikerim kutsalını da seni de.”
“Demedi
deme bak. Öyle küfürlerini bozuk para gibi harcama istersen. Sonra başına
geleceklerden sorumluluk almam ona göre.”
“Millet
deliye hasret ben akıllıya hasret. İşe bak anasını satayım. Bir tane mantıklı
adam beni bulmaz ki zaten. “ Aklına gelen tüm küfürleri peş peşe sıralarken
biraz önce konuşan kadın çoktan görünmez olup kayıplara karışmıştı bile. O ise
arkadaşlarına duyduğu ama bir türlü dile getiremediği hasetini kadından tam
olarak kadından çıkaramadığı gibi tam aksine daha da sinirlendirmişti. Hay böyle
işin diye kalktı masadan. Ayakta durmakta zorlansa da sandalyesinin arkasına
astığı siyah deri ceketini üstüne geçirmeyi başarabilmişti. Kapıdan dışarıya
çıkınca yüzüne vuran soğuk havanın etkisiyle bir parça da olsa kendine gelse de
kafası hala bulanıktı. Kaç tane içtim acaba bu gece diyerek yürümeye devam
etti. Evine sadece iki sokak ötedeydi meyhane. Evin olduğu sokaktaki dik yokuşu
saymazsa gidilecek çok yolu yoktu. Soğuk havanın etkisiyle adımlarını
sıklaştırarak yürümeye devam etti. Yürüdükçe burnuna gelen kesif sidik kokusu
mideni bulandırdı. Evlerinin önünde bulunan tek tük kalmış ağaçlarının birine
yaslanıp eğilerek öğürmeye başladı ama bir süre uğraşmasına rağmen kusamadı.
“Zıkkımın çıkmaya niyeti
yok bu gece anlaşılan ha ne dersin.” İki büklüm halde midesini tutmuş kusmaya
çalışırken gelen sesin ne tarafta olduğunu anlayamadı ilk önce. Karanlıkta kimseyi
göremeyince bu sefer sağ elini ağzına sokarak öğürmeye devam etti.
“Boşa uğraşma bu gece
yediklerini öyle kolay kusamazsın.”
“Kimsin sen lan. Siktir git.”
Karanlıkta hala konuşanı göremiyordu. Kusmaya çalışmaktan vazgeçerek yürümeye
karar verdi. Bir an önce eve gidip kendini yatağa atıp uyuyası vardı. Hiç
kalkmadan günlerce uyumak istiyordu uykusuz kaldığı tüm gecelerin acısını
çıkarırcasına. Kaldırımın kenarındaki çöplerde oynayan kedilerden başka
kimsecikler görünmüyordu sokakta. Biraz ilerleyince yola çıkınca yanında hareket
eden bir cisim olduğunu gördü. Gri bir çarşafa sarınmış hareket eden bir cisim.
“Korkma yaklaş.”
“Allah belanı versin. Ödümü
kopardın. Ne diye takip ediyorsun beni. Manyak karı.” Karşısında biraz önce meyhanedeki
tuhaf kadını görünce korkuyla bağırmaya başlamıştı.
“Biraz önce konuşan sen
miydin?”
“He ya”
“Ne istiyon?”
“Asıl sen ne istiyorsun
hayattan. “
“Gecenin köründe seninle
felsefe yapacak halim yok be kadın git işine.”
“Sen git asıl. Benim evim
burası.” Son cümleyi söyledikten sonra ağzında kalmış tek dişini göstererek
Selim’e yaklaşıp bir süre kahkahalarla güldü. Gülmesi geçince sanki az önce
kahkahalardan kırılan o değilmişçesine insanların bütün sırlarını yutan koca kara
bir delikmişçesine açılan ağzını tek hamlede kapatarak ağır aksak yürüyüp
uzaklaştı. Selim yaşadıklarının gerçekliğinden emin olmayarak bakakaldı. Deri ceketinin
içinde iyice üşüdüğü hissedince hareketlenerek evine doğru yürümeye devam etti
ama kafası tuhaf kadına takılmıştı. Aman delinin biridir nasılsa diyerek yoluna
devam etti. Birkaç adım attıktan sonra ne kadar yorgun olduğunu fark etti. Daha
yokuşun başına bile gelmeden nefes nefese kalmıştı. Çok içme bu kadar, son
zamanlarda iyice kilo almışsın, evlen be oğlum artık, kırk yaşına geldik artık
genç değiliz ki, geçen hafta direktör oldum, ben işimden istifa ettim Ayvalık’a
yerleşeceğim, ne iş yapacaksın, ekip biçeceğim, ne iş olursa artık. Gece boyu
rakı masasında konuşulanlar üşüşüyordu bir bir kafasına. O Burak iti direktör
olmuş, yalaka tabi olur, Onur Ayvalık’a gidecekmiş bok gider, yapamaz ki orda
nasıl yapsın, şehir çocuğu köyde nasıl yaşasın, yumurta kırmayı bile beceremez,
bu gece Şule’yi götürebilseydim tam avucumun içine düşmüştü yine kaçtı gitti. Arkadaşlarının
başarılarını düşündükçe attığı her adım ağırlaşıyordu sanki. Bacakları bunca
zaman koca gövdesi taşımaktan yorgun düşmüş ve her an yere yıkılacakmış gibi
geliyordu. Kendi hayatına bak sen diye söylendi. Sesinin yüksekliğine şaşırarak
bir sağa bir sola bakmaktan kendini alamadı. Filmlerde olduğu gibi bir
tarafında şeytan Selim diğer tarafında melek Selim’in belirip kendi hayatıyla
ilgili kavga etmelerini istedi bir an. Şeytan sağdan mı çıkıyordu yoksa soldan
mı diye düşündü ama bir türlü kara veremiyordu. Sanki biraz daha hızlı düşünse
kararı verse ikisi de aynı anda belirecekmiş gibiydi ama olmadı. O kahrolası
kararsızlığı onu yine yarı yolda bırakmıştı. Hadi yürü git yat. Şimdi melekle
şeytanla uğraşacak zaman değil. Adımlarını hızlandırdı. Yokuşun başındaydı şimdi.
Burak’ın on yaşındaki hali geldi gözünün önüne. Genç irisi koca memeli Burak. Ne
dalga geçmişlerdi o memelerle zamanında. Memeleri ver de bir tur binelim,
memeler buji yapmış, memelerde inecek var. Okulun devasa tarihi merdivenlerini
çıkmaya çalışan iki koca meme. Kendi vücuduna baktı, hafif göbeği vardı ama en
azından memesi yoktu henüz. Kendi haline gülerek ilerledi. Memeleri nasıl eritti
lan bu zayıfladığı yetmezmiş gibi bir de direktör olmuş göt. Dünya para kaldırıyordur.
Sen ne yaptın hayatınla Selim. Ona buna dalga geçeğine kendi haline bak, ne var
halimde. Bak geliyor şeytan melek şimdi. Halim gayet iyi benim. İstesem
evlenirim ben istemiyorum, öyle sorumluluk, çocuk çekemem ben. Hadi ordan kızı
kaç sene oyaladın senden ayrılır ayrılmaz hemen buldu birini anında bastı
nikahı. Sen anca bak kaybettiklerinin arkasından öyle. Mal gibi bekle. Ben
kimseyi beklemiyorum. Defol git sende. İçses misin, dış ses misin ne boksan artık.
Hiçbirinizi istemiyorum lan, bombok hayatımda mutluyum ben. Mutluymuş. Hadi ya.
Şule’nin memelerine bakarken hiç mutlu görünmüyordun. Bak gelirsem fena olur. Tamam
sustum.
Kafasındaki seslerle
konuşup dururken yokuşu bitirip evin önüne geldiğini fark etmemişti bile. Apartmanın
kapısı açıktı. Açık yeşil, kenarları küflenmiş kapıyı iterek açınca sarı bir
kedi de oluşan boşluktan istifade kendini bir daha buraya gelmek
istemiyormuşçasına koşarak kaçtı. Metalin çıkardığı gıcırtıdan rahatsız olan
Selim yüzünü buruşturarak merdivenlere doğru ilerledi. Yukardan aşağı doğru
inen baharat, küf, yağ, irin, çiş, kaka, kusmuk kokuları karşıladı onu. Halihazırda
alt üst olan midesi koku karışımıyla daha da beter olmuştu. Tekrar öğürmeye
başladı. Yıllardır bu anı bekliyormuşçasına pusuda bekleyen birinci kattaki
henüz tanışmadığı, asla tanışmaya niyeti olmadığı komşusu kapının önüne çıkıp
boşluğa doğru bağırarak evine geri döndü.
“Sakın merdivenlere
kusayım deme pis sarhoş.” Adam siniri tüm bu cümlelere boşaltmış
rahatlamışçasına geldiği hızla evine geri döndü ve kapıyı kapattı. Ona cevap
vermek istese biraz üşengeçlikten biraz da midesindekileri daha fazla
tutamayacak olmanın verdiği korkudan olsa gerek sustu. Hızlıca evinin olduğu
üçüncü kata çıkarak. Salondaki kanepeye kendini bıraktı. Ne üstünü çıkaracak takatı
vardı ne de ayakkabılarını çıkarıp yatağına yatacak. Öylece uyudu. Ne kadar
uyuduğunu bilmeden uyudu. Uyanınca ise bir sonraki buluşmaya gitmeyeceğine,
onların yüzünü bir daha görmeyeceğine yeminler etse de verdiği birçok sözü
tutamadığı gibi bunu da tutamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder