11 Haziran 2020 Perşembe

Olmamışım, Olmamışsın, Olmamış


              Kalemi eline aldı ve yazmaya başladı. Ondan nefret ediyorum, ondan nefret ediyorum, ondan nefret ediyorum. Peki o kimdi? Bir hedefi yoktu. Herkes olabilirdi şu an. Onu beş yaşında terk edip giden annesi, yeniden evlenip onu yetimhaneye veren babası, onunla yatıp ertesi gün terk eden sevgilisi, maaşına zam yapmayan patronu, her zaman gittiği kahvecide sütü sıcak koyup ağzını yakmasına sebep olan barista fark etmezdi onun için. Tanıdığı, tanımadığı insanlardan birini rastgele seçip tüm öfkesini, olmamışlıklarını onun üstüne kusabilirdi. Kalemin kağıt üzerinde gezinirken çıkardığı kendine özgü o sesi dinledi bir yandan da yazarken. Beni bu hale düşürenler bir gün elbet hesabını ödeyecek yazdı sayfanın sonuna. Bir koca sayfa yazmıştı ama içini soğutmaya yine de yetmemişti yazdıkları. Demek ki içimi iyi dökemedim diye düşündü belki öfkemi yanlış kişiye yönlendirdim. Uzun mavi boyalı tırnaklarını masaya vurdu. Tık, tık, tık. Duvardaki saatin tik tokları karıştı onun tırnaklarıyla çıkardığı sese. Dışardan gelen seslere kulak kabarttı. Araba kornaları, yürü git şerefsiz diyen adamın yüzünü tahmin etmeye çalıştı. Muhtemelen önündeki arabanın sürücüsüne bağırıyordu arabanın camını açıp yarı beline kadar dışarı çıkmış olabilirdi. Önce ben gördüm o benim diye bağıran çocuk sesleri geldi kulağına. Biri şunları sustursun diye cama çıkıp bağırmamak için zor tuttu kendini. Uzaklardan gark diye bağıran karganın sesi karıştı insanların sesine belli belirsiz, hafif bir rüzgar açık pencereden içeri girip tülleri havalandırdı. Tüller nazlı gelin edasıyla uçuşarak dans ettiler adeta. Bir an sessizlik oldu ya da ona öyle geldi. İçimdeki öfke gitmiş, içim soğumuş diye düşünecekti ki tüm biraz önce hissettiği tüm duygular daha yoğun bir şekilde üzerine üşüştüler. Yok bu böyle olmayacak dedi masadan kalkarak odanın içinde dört dönerken. Eline telefonun aldı, yatağına uzandı. Sosyal medya hesaplarında en çok kullandığından başlayarak gezinmeye başladı. İlk sırada arkadaşı Eda’nın yeni doğmuş bebeğiyle olan yanak yanağa çekilmiş fotoğrafı vardı. Aşkımla ilk gecemiz huzur dolu geçti. Bakmalara doyamıyorum #allahisteyenherkesenasipetsin. Midesinden acı bir öfkenin hızla boğazına doğru yükseldiğini hissetti. Üç başarısız hamilelik geçirdikten sonra bu tarz mutlu fotoğraflara katlanamıyordu. Ya benim gibiler onları düşünen yok nasılsa önemli olan sizin mutluluğunuz tabi, başkalarının acıları neden önemli olsun diye söylendi hala arkadaşının resminden gözünü alamazken. Yorum yaza tıkladı. Edacım bir taneyi de karnında mı unuttular. Üzgün surat emojisi. Oh olsun dedi gözlerinde hınzır bir gülüşle o benim canım yakarsa ben de onunkini yakarım.
              Bir sonraki fotoğrafa geçti. Hiç tanımadığı insanların partilerken çekilmiş fotoğrafıydı. Oldukça eğlendikleri yüzlerinden belli oluyordu. Yok ya eğlenmemişlerdir kesin numaradan gülmüşlerdir. Birbirlerinin arkalarından konuştuklarına yemin ederim diye söylendi. Kimse yalnız olanları düşünmüyordu. Ezikler yazdı yorum olarak. Bir başkasına geçerken bir öncekindeki insanların kim olduğunu unutmuştu bile. Sevdiği şarkıcıların yeni albüm haberleri, konser haberlerini geçti hızlıca. Parmağı sonsuzluğa doğru inerken her yorumda kendini daha iyi hissettiğini fark etti. Makyaj yapan bir kadının videosuna denk geldi. Hızlandırılmış videoyu izlemeye başladı. Müzik eşliğinde dans ederek makyaj yapıyordu. İşini bitirdikten sonra yüzünü spreyledi. Sağa sola dönerek poz verdi. Tiksintiyle ekrana bakarak götüme o kadar boya sürsem daha güzel olurdu yazdı. Yaptığı yorumu komik bularak kendi kendine gülmeye başladı. Bu iş gitgide eğlenceli olmaya başlıyor diye geçirdi içinden. Sırtına dikleştirdi ve yorumlara devam etti. Çok çirkinsin, kilo mu aldın sen domuz gibi olmuşsun, çok sıskasın, memelerin nerde senin, o çarpık bacaklarla hiç o etek giyilir mi, ben senin yerinde olsam o çirkinlikle evden dışarı çıkmam, olmamışsın sen yapamamışlar seni.
              Saatler geçti ekran başında. İçinin ferahladığını, tüm öfkesinin uçup gittiğini hissetti. Şimdi güzel bir uyku çekebilirdi işte. Huzurlu rüyalara daldı gece boyu ekranın karşısındakilerin insanlar olduğunu düşünmeden. Sabah uyanınca ilk işi telefonu eline alıp yatakta sosyal medyada gezmek olurdu genelde. Hesabını açınca gözlerine inanamadı. Bir gecede takipçi sayısı iki katına çıkmıştı. Vay iyiymiş bu diye düşündü coşkuyla. Demek ki insanlara bir bok çuvalı olduklarını hatırlatacak birisine ihtiyaç varmış. Gerçekler acıdır bebeğim can yakar. Hazırsan başlayalım o zaman diye söyleniyordu ilk yorumunu yazarken. Eziksin, olmamışsın, başarısızsın, çirkinsin, bir hiçsin, bok çuvalısın.

4 yorum:

  1. Kalemini zaten çok seviyorum, bu öyküde daha bir sevdim. Başkalarını kırdıkça, kötüledikçe kendini daha iyi hisseden; mutsuzluğunu başkalarını da mutsuz ederek gidermeye çalışan kişileri onlardan birini ele alarak çok güzel dile getirmişsin ve bu kişilerin hiç de sandığımız kadar az olmadığını. Biz de bir youtube kanalı açtık vegan yemekler yaptığımız, biliyorsun. İnnaılmaz yorumlar, akıl mantık dışı mesajlar geliyor bazen. Bu yüzden daha bir ilgimi çekti yazdıkların. Yunus Emre uyurken hemen bir koşu çayımı alıp geldim. Uzun zamandır böyle severek, keyifle blog okumamıştım. Teşekkür ederim, sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Gerçekten bazen kötü yorumlar tahammül edilesi değil. Ben genelde başkasına yorumları okurken bile çok kötü oluyorum. insan nasıl bu kadar kalpsiz olabilir bazen aklım almıyor. Bu arada youtube kanalınıza, size bayılıyorum hep böyle devam edin. Sevgiler :)

      Sil
  2. Çok güzel anlatmışsın yine, kalemine sağlık Zeynep ��❤️

    YanıtlaSil