Esra
sabah yataktan baş ağrısı ile uyandığında saat sekizi biraz geçiyordu. Yataktan
hiç çıkmasam biraz daha uyusam diye geçirdi içinden ama yapması gereken işleri
düşününce yatmanın şu an için iyi bir fikir olmadığına kanaat getirdi. Usulca
kalktı yataktan, hemen başucunda bekleyen pembe pelüş terliklerini geçirdi
ayaklarına. Terliklerin yumuşaklığı halihazırdaki uyuşuk bedenini daha da
gevşetti. Yatağa oturur halde uzun uzun esnedi. Kahve içmeden uyanamayacağım
galiba diyerek vücudunu yataktan zorlukla ayırarak mutfağa yöneldi. Dolabın
kapağını açarak kahve paketlerini yokladı, içlerinde en sert olanı ayırarak
kahve makinasına iki ölçek koydu ve kahveyi demlemeye bırakacağı esnada çalan
telefonun sesiyle yerinden sıçrayarak sese doğru yöneldi.
“Esra”
“Efendim
aşkım.”
“Neredesin”
“Evdeyim
daha yeni kalktım ne oldu?”
“Ne
demek ne oldu. Bugün bir sürü işimiz yok mu benim tatlı sevgilim hepsini
unuttun mu yoksa. Perde bakacağız, koltuk takımı, gelinlik, damatlık bir sürü
üş. Ha bu arada akşam annem yemeğe bekliyor.” Öf diye geçirdi içinden yüzünde
ekşi bir ifadeyle itiraz etmeye çalıştı ama nafile sevgilisi durmak bilmiyordu.
“Annem
dedi ki biz çok gençmişiz orası doğru ben henüz kırk bile olmadım daha otuz
dokuzum. İyi mobilyadan anlamazmışız hele perdeden falan bizim işimiz değilmiş
onlar. En iyisi bunu büyüklere bırakmak gerekirmiş. Bugün annemde bizimle
gelecek. Hem gelinlik için de yardımcı olur. “
“Ne
demek annem bizimle gelecek Harun. Biz çocuk muyuz? Koskoca insanların.”
Kahveden yayılan iştah açıcı koku yavaşça tüm odaya yayılırken zihni çoktan
sevgilisinden, annesinden uçup bambaşka diyarlara doğru uçuşmuştu. İki sene
önceki Bodrum tatilini hatırladı. Daha bir aylık sevgiliyken beraber
gitmişlerdi. Baş başa kumsalda el ele yürüyüp denizde yüzmüşlerdi. Ben kahve
insanı değilim demişti her sabah kahve içmeden uyanamayan Esra’nın aksine sabah
kahvaltı için indikleri otelin açık büfesinde omletin üstüne peynir onun üstüne
domates salatalık üstüne üç çeşit reçelle tabağını doldurmaya çalışıp diğer
yandan da aşkım sen de şu börekleri al tabağına derken. O ise adamın tabağına
tiksintiyle bakarak direk kahve almak için yanından uzaklaşmıştı. İki yıl
boyunca yaptıkları tek tatil oydu zaten.
“Aşkım
orda mısın?”
“Buradayım
ne oldu?”
“Annem
gelsin mi evet demek mi bu uzun bekleyiş. Yazık kadına sonuçta biricik oğlu
evlenecek. Hem sen de çok yoruldun bırak bize yardım etsin.” Kahve olmuştur
diye düşündü sevgilisinin sesini duymak istemiyordu şu an. Ama kıpırdayamadı.
Salonun camına başını yasladığı yerden sokakta amaçsızca koşturan insanları
seyretmeye koyuldu. Balayına gidecek paramız yok, sonuçta evleniyoruz, yeni
mobilyalar, beyaz eşya, yemek takımı, gelinlik hem gelinlik kaç para sen
biliyor musun? İstersen giymeyeyim gelinlik. Yok aşkım öyle demek istemedim. İstedin
işte. Bıktım senin bu pintiliğinden. Ben pinti değilim tutumluyum. Hem annem
var, ona bakmak zorundayım. Beynindeki ses susmak bilmiyordu.
“Aşkım
son bir şey daha var?”
“Ne
var Harun?” sesi tahmininden daha yüksek çıkmıştı.
“Annem
diyor ki gelinlik için masraf yapmayın. Esra kızım benim gelinliğimi
giyiversin. Kaç yıllık terziyim ben tam onun üzerine göre ayarlarım. Bir gece
için boşa masraf ateş pahası gelinlikler. Ne dersin aşkım bu akşam nasılsa
yemeğe geleceksin denersin üzerinde. Hadi ama uykucu hadi kalk bir sürü işimiz
var daha.”
“Yeter
Harun kapat. Yeter. Kahve içmek istiyorum. Susmanı istiyorum. Annenin
gelinliğini istemiyorum. Annenin her işimize burnunu sokmasını istemiyorum. Ben
gelmiyorum bugün sen git annenle hallet tüm işleri.”
“Aşkım
saçmalama. Senin kafan düzgün çalışmıyor tabi onca heyecandan hadi git bir
kahve iç kendine gel.” Esra daha fazla dinlemek istemiyordu bu genç irisi
görünümlü ana kuzusunu. Tek kelime etmeden telefonu kapattığında adam hala
konuşmaya devam ediyordu. Parmağındaki ucuz nişan yüzüğüne baktı, baktıkça
gözünde teneke parçası kadar değersizleşti. Sol elinin parmaklarıyla yüzüğü
kendi etrafında döndür ve çıkardı. Camı açtı. Soğuk hava yüzüne çarpınca içi
titredi bir an. Avucundaki yüzüğü beşinci kattan aşağı bıraktığında tek
istediği derin bir nefes almaktı. Oh şimdi gidip kahvemi içebilirim dedi
mutfağa doğru yürürken çalan telefonun sesini duymuyordu bile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder