29 Haziran 2020 Pazartesi

Oyun


              Hale sabah evden aceleyle çıkarken anahtarlarını almayı unuttuğunu fark etmemişti bile. Çantası alıp hızlıca kapıyı çekip çıkarken aklındaki tek düşünce serviste birazcık uyumaktı.         Ama öyle olmadı. Bazen işler planladığın gibi gitmez. Hem zaten dememişler mi hayatı planların değil başına gelenler belirler diye öyle miydi o söz her neyse canım işte o gün Hale için başına zincirleme olayların geldiği tuhaf bir gün oldu. Hızlıca apartmandan çıkıp servise doğru koşarken sağ ayağını burktu ve en sevdiği ayakkabısının topuğu oracıkta kırılıverdi. Ayakkabısıyla uğraşırken servis çekip gitti. Her şey o an değişti. O farkında değildi henüz. Beş dakikalık gecikmenin hayatında ne gibi olayları tetikleyeceğinin. En iyisi eve çıkıp ayakkabılarımı değiştirmek diyerek eve yöneldi, kapının önünde bir süre çantasından anahtarlarını aradı, ceplerine baktı yoktu işte kapıyı çekip çıkmış anahtarı almayı unutmuştu. Geldi mi zaten üst üste gelir hepsi bıktım diye söylenirken yan komşusu kapı açarak geç kaldım acele etmeliyim dedi ve çıktı. Yanında geçip giderken onun arkasından bakakaldı. Biraz önce o da aynı şekilde geç kaldım diyerek evden çıkmamış mıydı? Saate baktı çoktan işe geç kalmıştı bile. Telefonu çıkarıp taksiyi aradı, bu saate doğal olarak tüm taksiler doluydu. En erken yarım saat sonra gelir duraktaki ses. Sanki uykudan uyanamamış gaipten gelen garip, hırıltılı bir ses tonuyla konuşuyordu. “Pardon siz de mi geç kaldınız? İsterseniz sizi bırakabilirim.” Biraz önce aceleyle çıkan yan komşusuydu. Şimdiye kadar selamlaşmaktan öteye gitmemişlerdi. Zahmet olmasın size şimdi diyecek oldu ama adam çoktan kapıyı açmış onu beklemekteydi. Bir anlık tereddütten sonra arabaya bindi.” O zaman bineyim bari. Çok teşekkür ederim. Zahmet oldu” gibisin bir şeyler zırvaladı ağzından. Adam ise Hale’nin ne dediğini umursar bir hali yoktu. Fonda çalan müziğe eşlik etmekle meşguldü. O da ayıp olmasın diye adama eşlik etmek istedi ama daha önce hiç duymamıştı çalan şarkıyı. Bir müddet konuşmadan ilerlediler. Adam kadının nereye gideceğini sormamıştı bile daha önce hiç konuşmamışlardı da. Şehrin kalabalığına doğru ilerlerken yemyeşil kanatları olan küçük bir kelebek geçti önlerinden. “Kelebeğe bak ne güzelmiş” demesine kalmadan çoktan gözden kaybolmuştu. “Ben hep küçükken kuş gözlemcisi olmak istemişti” dedi adam çok uzaklardan gelen bir ses tonuyla. Taksi durağındaki sese ne kadar benziyor diye düşündü Hale cevap vermeden. Adamın hiç cevap bekler gibi bir hali yoktu ama yine de öylesine ortalığa konuşmuşa benzemiyordu. “Kuş gözlemcisi ilginçmiş ben de astronot olmak isterdim şimdi ise bankacı oldum” diye cevapladı.



              “Bankacı mısın hiç bankacıya benzer bir tipin yok?”
              “Bankacılar nasıl olur ki?”
              “Ne bileyim. Sen söyle nasıl birisin?”
              “Eğlenmeyi, gezmeyi severim, yeni yerler görmeyi, yeni tatlar denemeyi.”
              “Tam klasik beyaz yakayım desene. Senin de diğer kurumsal kölelerden farkın yok o zaman.” Hale içinde yükselen öfke dağına engel olmak istercesine ellerini yumruk yaparak sustu ve adama cevap vermedi. Bir müddet sessizlikten sonra
              “Tamam kızma öyle demek istemedim anladın sen işte beni. Hani şu tipler var ya ellerindeki karton bardaktan kahve içmeden ayılamayan sonra tüm gün toplantıdan toplantıya koşturup yine bir iş beceremeyen. Tek amacı yediği pahalı yemeği, yaptığı tatili, aldığı arabayı diğerlerine göstermek olan tipler işte. Eminim sen öyle değilsindir.” Hale adam konuşurken ona hak vermekle beraber içten içe sinir olmuştu.
              “Sen çok mu farklısın sanki. Ne alıp veremediğiniz var bizimle anlamadım ki. Bu hayat böyle ben mi seçtim. Ben seçmiş gibi görünebilirim ama koşullar o şekilde gelişti ben de bu işe girdim. Başka seçenek olsaydı hayatım farklı olabilirdi?”
              “Ne olabilirdi mesela. Ne yapmak isterdin de yapamadın. Koşullar engel oldu buna?”
              “Şimdi burada konuşmak istemiyorum sizinle. İşyerime geldik sayılır. Teşekkür ederim beni buraya kadar getirdiğiniz için.”
              “Tamam konuşmak istemiyorsan zorlamam seni. Sen sorgulama hayatını. Git çalış ne için çalıştığını bilmeden, emeğinin karşılığını tam olarak almadan. Emek nedir onu bile düşünmemişsindir şimdiye kadar eminim. Düşünme, sorgulama, sakın soru sorma. Böyle devam et. Burası iyi mi? Tam sizinkilerin sevdiği kahvecinin önü. Giderken kahve almayı unutma.” Hale tek kelime etmeden arabadan indi. Hadsiz, ukala, soru sormaymış, sen kimsin acaba, benim hayatımla ilgili ne biliyorsun ki karışıyorsun diye söylenerek çok sevdiği kahveciye doğru yürüdü.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder